11.Bölüm

2.1K 147 64
                                    

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

"Buraya neden geldik?" diye sordu Hakan, Çağatay'a. Hâlâ el ele duruyorlardı. İkisi de bir rahatsızlık duymuyordu bu durumdan.

"Seninle konuşmak istediğim önemli şeyler var." dedi Çağatay ciddi bir ses tonuyla.

O an Hakan'ın boğazına bir yumru oturdu. Sevil'le ayrıldığını ve artık görüşmek için bir nedenlerinin kalmadığını söyleyecekti. Hakan böyle düşünüyordu. Bu yüzden, ne konuşmak istediğini bile soramadı. Alacağı cevap onu korkutuyordu.

Elini, Çağatay'ın elinden ayırdı ve kumsalda serili olan kumlara oturdu. İki gencin de ellerine ulaşan soğukluk bedenlerinde bir ürperti bıraksa da, aldırmamaya çalıştılar buna.

Çağatay'da, bir iki adım attı ve kendini Hakan'ın yanına bıraktı. İkisinin gözleri de karanlık denize doğru bakıyordu. Çağatay içten içe kendini hazırlıyordu konuşma için.

Bir süre sonra gökyüzüne çevirdi başını. Birkaç tane yıldız vardı gökyüzünde. Bir tanesi, diğerlerine göre daha parlak duruyordu.

"Yıllar önce birini sevmiştim." diye söze başladı Çağatay. Hakan, başını ona çevirdi, sesini duyunca. "Sanırım on yıl önceydi. Ergendim ve ilk kez birini sevdiğimi farkettim. Bir süre uzaktan izledim onu. Onun hakkında birçok şeyi biliyordum. Ama onun benim varlığımdan haberi bile yoktu. Hoş, olsaydı da bir şey değişmezdi. Biz imkansızdık." dedi ve derin bir nefes alıp, gözlerini denize çevirdi. "Ben ve benim gibiler, toplum tarafından, hastalıklı sayılıyoruz." dedi ve sağında oturan Hakan'a baktı. "Öyle ki ölmemizi isteyenler bile var." dedi, sonlara doğru kısılan sesiyle. Hakan, adeta beyni donmuş gibi hissediyordu. Anlayamıyordu neler olduğunu?

Çağatay, birkaç kez derin nefes aldı. Bu konuşmayı yapmak için, derin nefeslere ihtiyacı vardı. Bir süre sessiz kaldı. Hakan'da bir şey demedi. Ama aklını kurcalayan bir şey vardı. Çağatay, çok iyi ve çok yakışıklı biriydi. Her kız onun gibi bir sevgilisi olsun isterdi. Kimse onu reddetmezdi. Neden imkansızdı sevdiği kişiyle? Kısa süren bir sessizlikten sonra, dudaklarını araladı.

"Neden imkansızdınız ki?" diye sordu boğuk çıkan sesiyle. Çağatay'ın bakışlarını görünce, boğazındakibyumrunun daha çok büyüdüğünü hissetti. Yutkundu ama işe yaramadı. Çağatay, gözleri dolu bir şekilde bir süre Hakan'a baktı ve ardından çekti gözlerini Hakan'dan. Sertçe yutkundu. Artık söylemek istiyordu.

"Ben... Ben eşcinselim." dedi, sesini sabit tutmaya çalışarak. Dizlerini kendine doğru çekti. Başını da dizlerine koydu ve Hakan'a doğru baktı. Hakan, duyduklarıyla adeta şok olmuştu. Bu asla beklediği bir şey değildi. Birkaç kez, bir şeyler demek umuduyla dudaklarını araladı ama bir şey diyemedi.

Çağatay, başını tekrar denize çevirdi. En azından o bir şeyler söylemeli ve ortamdaki gergin havayı dağıtmalıydı.

"Ailem de biliyor." diye anlatmaya devam etti. Hakan'a karşı şeffaf ve dürüst olmak istiyordu. Bu yüzden her şeyi bilmesini istiyordu. "Aptallık edip aileme açıkladığımda babam çıldırdı. Beni apar topar Sevil'le nişanladı. Sevil bile biliyor." dediğinde, asıl şoku o zaman yaşadı Hakan. Sevil, Çağatay'ın eşcinsel olduğunu bile bile mi nişanlanmıştı yani?

"Ben... Ben çok şaşırdım. Yani ne desem bilemiyorum." dedi Hakan. Çağatay başını dizlerinden kaldırdı.

"Haklısın şaşırmakta. Kim olsa şaşırır." dedi yutkundu. Tekrar gökyüzüne çevirdi başını. O parlak yıldız hâlâ oradaydı. "Sevil'le ayrıldık. Nişanı attı." dedi gökyüzüne bakarken. Hakan bunu bildiğinden aşırı bir tepki vermedi. Sessiz kaldı. Çağatay, tekrar devam etti. "İlk sevdiğim kişi kim biliyor musun?" dedi. Bu bir soru değildi. Kendi kendine konuşur gibiydi. Hakan, başını belli belirsiz salladı ve cevap verdi.

"Hayır." dedi ama sesi boğuk çıkmıştı. Çağatay biraz sonra en büyük itirafını yapacak olmanın gerginliğiyle ayağa kalktı. Terleyen ellerini pantolununa sürttü. Hakan'a döndü. Hakan oturduğu yerden ona doğru bakıyordu merakla.

'Ne kadar güzel.' diye düşündü Çağatay. 'Sevdiğim adam ne kadar güzel...'

"Hakan..." dedi Çağatay ama devamını getiremedi. Çok heyecanlı hissediyordu. Hakan'da ayaklandı ve Çağatay'ın karşısında durdu.

"Dinliyorum Çağatay." dedi. Çağatay, dudaklarını ısırdı. Etraf sessizdi. Sadece ikisi vardı. Hava serindi ve bedeni titriyordu. Ellerini kollarına sürttü.

"Hakan ben..." dedi ve denize doğru döndü. Onun gözlerine bakarak söylemek istiyordu her şeyi ama Hakan'ın gözlerine bakınca kendini bile unutuyordu Çağatay.

'Ne olursa olsun bunu yapacağım.' diye düşündü ve Hakan'a döndü.

"Bunu yapacağım." dedi. Hakan, kaşlarını kaldırarak baktı Çağatay'a. "Seni bir kez daha kaybetmeyeceğim." dedi ve bir iki adımda aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdi.

Hakan, ne olduğunu anlamamış bir şekilde Çağatay'a bakıyordu. Bu yakınlık onu çok heyecanlandırdı. Kalbi, hiç alışkın olmadığı bir hızla atıyordu. Çağatay duyuyor bile olabilirdi. Boğazındaki yumru hâlâ gitmemişti. Nefes alması bile güçleşirken, anı yakalamaya çalışıyordu.

Çağatay, başını öne doğru eğdi ve yapması gerektiğini söyledi kendine defalarca. Bunu yapmazsa, sevdiği adamı tekrar kaybedebilirdi ve bir kalp kırıklığını daha kaldıramazdı. Bu yüzden kalbinin sesini dinledi. Başını kaldırdı ve dudaklarını Hakan'ın dudaklarına bastırdı sonunu düşünmeden.

Çağatay bebeğim...

Yorumlarınızı bekliyorum ✨️

BACANAK (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin