"Bence yanlış anlamışsın."
"Hayır."
" Bu senaryonun yıldızı benim yoksa bunca yolu beni sıkıştırmak için gelmezdin."
"Senden istediğim zamanı bana verseydin, gerek kalmazdı."
" Teklif her neyse, reddettim," dedi Baekhyun.
Chanyeol gözlerini kıstı. "Teklifin ne olduğunu bilmeden, neyi istemediğini nerden bileceksin?"
Baekhyun düşünür gibi yaptı. "Hımm. Akathinia yı istila etmeye çalışan zalim babasını durdurmaya bile yeltenmeyen, düşman ininde yaşayan barbar bir eş... Yo, ben almayayım."
Chanyeol gerildi. "Dikkat et Baekhyun. Bütün gerçekleri bilmiyorsun. Bir buçuk yıl geç-"
Baekhyun onun cümlesini keserek "Ve artık umurumda değil. Evine dön, Chanyeol," dedi ve taburesini iterek kalktı.
"Otur," dedi Chanyeol, dişlerinin arasından, "En azından dinleme nezaketini göster. Fevri davranışların zamanı geçti."
Herkes onlara bakıyordu. Baekhyun elini sallayıp oturdu çünkü dikkat çekmek istemiyordu. Chanyeol gözlerini dikti. "Benimle yemek ye, söyleyeceklerimi dinle... Sonrasında ne karar verirsen, gideceğime söz veriyorum."
Ne karar verirsen? Hep böyle küstah mıydı? Nasıl bir zamanlar ona körlemesine âşık olduğunu sanmış ve aptalca davranmıştı? Bütün bedeni ısındı. "Tamam "diye homurdandı, "haklısın. Bu konuşma çok gecikti. Bir şarap ısmarla ve iki medeni yetişkin gibi bunu konuşalım," dedi ve kalkıp tuvalete yöneldi.
Chanyeol, Baekhyun kalktığı an onun tekrar gelmeyeceğini biliyordu. Onu çocukluğundan beri tanıyordu. Akathinia ve Camelia ülkelerinin kraliyet aileleri olarak, törenlerde bir araya gelirlerdi. O zamanlar Chanyeol'ün ailesinin saygınlığı vardı ve babası henüz diktatörlük eğilimleri göstermiyordu. Baekhyun'un çekici ergen hallerinden, kuralları çiğneyen asi genç oğlan haline dönüşünü izlemişti. Geçen son birkaç senede ise, Akathinia prensi, dünyaca tanınan bir hayırsever olmuştu ve isyankâr tavırları bastırılmış gibiydi. Bu da Chanyeol'ü memnun etmişti.
Bu, ona saygı duymasının ve ona doğru çekilmesinin en büyük nedenlerinden biriydi. Onun karakterinin güçlülüğüydü. Eşi olacak kişide, istediği özelliklerden biriydi. Acı çeken halkına yenilik getireceği gibi, kendisine de yapacağı değişikliklerde destek olabilirdi. Önereceği şeyi çok az insan cesaretle kabul ederdi ama Baekhyun, bunun için doğmuştu. Şefe özel bir masa istediğini söyleyerek doğruca Baekhyun'u beklemeye gitti. Kollarını kavuşturup duvara yaslandı.
Baekhyun çıkıp, doğruca çıkışa yönelince öksürdü. "Masayı bulmak da yardım istersin diye düşündüm. Chateau Margaux şarabı iyi mi?"
Baekhyun şaşırdıysa da belli etmedi. Farklı bir kaçış planı yapmaya başladığı yüzünden belliydi. "İyi," dedi ve içeriye yöneldi.
Chanyeol arkasından giderken, onun kalçalarına oturan kot pantolonuyla belirginleşen vücudunu izledi. Uzun zamandır ilk kez kendini capcanlı hissetti. O bıkkın halinden onu kurtaracak kişinin Baekhyun olduğunu düşündü.
Onu masaya yönlendirdi ve sandalyesini çekerken özellikle elini omzuna değdirdi. Bir testti. Onun irkildiğini görerek memnun oldu. Baekhyun bu irkilmenin nefretten kaynaklandığını düşünebilirdi ama Chanyeol, farklı olduğunu biliyordu.Dikkatini karşısında oturan Baekhyun'a verdi. Kusursuz yüzü ve saçları, yüzünün belirgin hatları ile meydan okumanın simgesi gibiydi. Mavi gözler, sarı saçlarla bütünlenmiş ve unutulmaz bir görüntü içindeydi. Kimseyle kıyaslanır gibi değildi. Chanyeol, kendi yirmi üç yaşındaki halini ve bir şekilde Baekhyun'a karşı direnebildiğini hatırladı. Ellerini kavuşturdu.