"Kiyafetini seç artık." Yixing ve Tiffany, ellerinde kahve ve bisküvi ile döndüler.
Baekhyun tepsiye baktı. "Kan şekerim yüzünden mi böyle olduğumu düşünüyorsunuz," dedi ve gülümsedi. "Safir rengini seçtim."
Baş döndürecekti. Kaderinin ona hazırladıklarını kucaklayacak ve başaracaktı. Kralın nasıl bir fırtına içine girdiği konusunda en ufak bir fikri yoktu.Camelia Sarayına gelişi de fırtına gibi olmuştu. Bir yanında İyon Denizi, diğer yanda yemyeşil bir vadi olan Marcario kastro sarayı, bir ortaçağ kalesi gibiydi. İki ülke arasındaki ilişkiler iyiyken, bu soğuk ve gri renkli kaleyi birkaç kez ziyaret etmişti. O zamanlar ona, zindanları ve silah odasıyla gizemli bir yer gibi gelmişti.
Hep cesur bir çocuk olmuştu. Saklambaç oyununda bile, sabırla saklanırdı. Tao bile karanlıkta onun kadar cesur olmazdı.
Chanyeol ile evleninceye kadar kalacağı süite geldiğinde, bütün sinirleri ayaktaydı ve ürküyordu. Burasının artık evi olacağı düşüncesi, onu ürpertiyordu.Belki de Kai, Yixing ve Tiffany'nin yokluğundan ve onları özlediğinden böyle düşünüyordu.
Chanyeol arka arkaya toplantılara girdiğinden, Baekhyun'u ertesi gün sabah göreceğini söyleyen bir mesaj bırakmıştı.
Samuel Baekhyun'un saçını düzeltirken Chanyeol göründü. Baekhyun heyecanlandigimi hissettiğinde sinirlendi. Midesinde kelebekler uçuşuyordu. Chanyeol'ün gri takım elbiseli ve beyaz gömlekli hali, gerçekten çok etkileyiciydi.Ona olan tepkisini kontrol altına almıştı ama Chanyeol'ün içeri girmesiyle sanki oda küçülmüştü. Chanyeol yanına yürüdü ve aynada onunla göz göze geldi. Baekhyun kuruyan dudaklarını yaladı. Söyleyecek bir şey aradı, bulamadı. Chanyeol'ün gözü dudaklarına takıldı. Sanki onun tedirgin halini görebiliyordu. Sonra gözleri Baekhyun'un sabahlığının yakasına kaydı. Baekhyun, zaten kapalı olan yakasını daha da kapamamak için kendini zor tuttu. Yanakları kızardı. O amber bakışlar, tenini yakıyor gibiydi.
Chanyeol başını eğdi ve onu yanağından öptü. Baekhyun irkildi. Kralın gözleri koyulaşmıştı ve onları merakla izleyen Samuel'e döndü. "Bizi yalnız bırak," dedi sakin bir sesle.
Samuel, Zeus emretmiş gibi koşarak çıktı. Baekhyun oda sessizleşince ona baktı.
"Bana verdiğin tepkileri, birileri varken kontrol etmelisin," dedi Chanyeol ters bir sesle.
"Bu gece kameralar çalışmaya başladığında, deminki gibi bir davranış pek yapıcı olmaz. "Baekhyun çenesini kaldırdı. "Planlamadım, Chanyeol. Oluverdi. Bahsettiğin şey tepki vermek. Tanrı aşkına."
Chanyeol'ün gözleri ışıldadı. "Belki bir daha yapmalıyız. Daha gerçekçi bir öpücük ile."
"Böylece tepkin, bu gece tekrarlanmaz."" Gerek olduğunu sanmıyorum."
" Neden? Vereceğin tepkiden mi korkuyorsun?"
"Saçmalıyorsun," dedi Baekhyun ve parladı. "Vereceğim tepki sana yetecek mi?"
Chanyeol duvara yaslandı ve kollarını kavuşturdu. "Planın bu mu, Baekhyun? Seni kapana kıstırdığım için bana bedelini ödetmek. Seni ne kadar iyi tanıdığımı unutuyorsun. Sıkıştığında nasıl alaya başvurduğunu veya dilinin keskinliğini biliyorum."
Baekhyun omzunu silkti. "Elindekileri kullanmayı bilmelisin."
Chanyeol dudağını büktü. "Niye içini yiyen şeyin ne olduğunu doğrudan söylemiyorsun?"
"Ah, o zaman ne zevki kalır?"
" Senin bu amatör psikoloji dersinden çok hoşlanıyorum."
"Bu iki hafta çok zorlu oldu. Carnelia halkının çoğunluğu seni benimsedi ama bir kısım, yabancı olduğun için tereddütlü. Bu gece, onlardan olduğunu ispatlamak için bir fırsat. Bu baskıyı hissetmemen imkânsız."