"Bu güvensizliğe ve aramızdaki gerginliğe bir son vermek istiyorum. Bu ortaklığın yürümesi için gerekli.'
Baekhyun elindeki kadehe bakarak, "Ne öneriyorsun? Yakınlık için seks mi? Böylece ihtiyacın olan varisi de sağlarsın."
Chanyeol gerildi. "İkimiz de bu işi yürütebilmek için eksikliklerimizle yüzleşmeliyiz. Başka bir seçeneğimiz yok."
Şahsi hayatını, devraldığı kraliyet gibi düzene sokmak zorundaydı.Baekhyun çenesini sıktı. "Bunu yürüteceğiz. Öyle olmak zorunda olduğunu biliyoruz. Geri kalana gelince, güven kazanılan bir şeydir. Parmağını şaklatıp sahip olacağın bir şey değil."
Chanyeol'ün gözlerinden öyle düşündüğü anlaşılıyordu. "İkimiz de birbirimize saygı duyuyoruz ve takdir ediyoruz. Her yüz hareketime bir anlam yüklemeye devam etmezsen, geçmişte yaşadığımız ilişkilerden farklı ve güzel bir şey kurabiliriz."
Baekhyun kadehini masaya koydu. Chanyeol onun hislerini alt üst ediyor, onu bir şeylere zorluyordu. Biraz mesafe koymak zorundaydı. Aralarındaki bu gerilimin devam edemeyeceğini ve bunu bir şekilde yürütmeleri gerektiğini biliyordu. Ama Chanyeol'ün istediği nefretle aşk arası bir şeydi. O gri bölümü istiyordu. Bunu yaparken hislerini kontrol altında tutabilir miydi?
" Uykum var,"
" Benim de işlerim var. Seni yukarı götüreyim."
Baekhyun itiraz etmedi çünkü Chanyeol'ün çalışma odası da yukarıdaydı. Kraliyetin özel kanadına yöneldiler. Odasının kapısına gelince, Baekhyun kollarını önüne kavuşturdu.
" Yemek için teşekkürler."Chanyeol dudağını büktü. "Neredeyse medeni bir yemek yedik," dedi ve eğildi. Baekhyun ne yapacağını bilemedi. Chanyeol'ün öpücüğü yanağına değdi. Oradan kulağına doğru hareket etti. "Kalinihxta, Baek." Sesi Baekhyun'un içini titretti.
"Tatlı rüyalar," dedi ve dönüp ofisine yöneldi.Baekhyun odasına girip kapıyı kapadı. Yalnızca Chanyeol onu öpmeden bile bu kadar sarsabilirdi.
*
Chanyeol bir iki saat daha çalıştı. Sonra Baekhyun'un nefret ettiği kasvetli ana yatak odasına girdi. Üstünü çıkardı ve buharlı duşa girdi. Babasının yaptırdığı ender modern teçhizatlardan biriydi. Banka oturdu, su üstünden akarken, vücudundaki gerginliği de alıyordu. Onca karışık devlet işi bile, Baekhyun'un bu halini anlamasından daha kolaydı. O bir zamanlar tanıdığı masum ve zayıf oğlan değildi. Asi de değildi. Hayırsever, kuşkucu, yirmi yedi yaşında hayattan bıkmış bir hali vardı. Baekhyun'un da hayatında yaralar olduğunu biliyordu ama bugün ne kadar incinmiş olduğunu anlamıştı. Güven kazanılır, demişti. Aralarında idare edilebilir bir ilişki olsun istemişti. Baekhyun haklıydı.
Kendisinin duygusal bir ilişki konusundaki tavrı belliydi. Duygularını göstermeme üzerine programlanmıştı. Büyükannesinin ona olan ilgisi dışında, sevgi nedir hiç bilmemiş ve istememişti. Belki annesi öldüğünde, babasının düştüğü hali görmekten dolayıydı. Sadece duyguların ona göre olmadığını biliyordu. Baekhyun da aynını söylemişti. Aşk istemediğini, onun kadar ulaşılamaz olmak istediğini belirtmişti. Sadece gerçek Baekhyun'un bu olup olmadığından emin olamıyordu. Bunun tam aksi, çok daha fazlasını istediğini düşünüyordu. Sorun da oradaydı.
Baekhyun istese bile, kendisi ona aşkı verebilecek miydi?
Onunla bir ortaklık ilişkisinden daha öteye gidemezdi. Bu zarardan başka birşey getirmedi. Yüreğini saran suçluluk duygusunu bir kenara itti. Ülkesinin Baekhyun'a ihtiyacı vardı. Bu da, nişanlısının istediği güveni kazanması için, çaba harcaması ve ona bunun yürüyeceğini ispatlaması demekti. Bunu da tutamayacağı sözler vermeden yapması gerekiyordu. Üç hafta içinde, bütün dünya onları izlerken Baekhyun ile ilişkilerini sağlamlaştıracaktı.