↬5 | Taç

268 79 48
                                    

Etraf diğer insanların da kalbini dondurmaya yetecek kadar soğuk ve bir o kadar korkutucuydu. Hayır, gözler bana bakmıyordu tam önümde duran iki cesete bakıyorlardı.

Ben ise bıçağın keskin yerini tam elimin içinde sıkı sıkı tutarken koluma doğru süzülen kanlara gülümseyerek bakıyordum.

"S-sen ne yaptın?"

Ablamın acı dolu nidası fazla kesik çıkmıştı.

"Ben yapmadım ki onlar yaptı." dedim gülümseyerek, neden bana öyle bakıyorlardı?

"Sen bir katilsin Gizem, anne ve babamızın katilisin!"

"Şşt, yıllarca masum insanların ölümünü görünce böyle izlemiyor muydun sen de, zevk alır gibi." Sırıtışım sonunda kahkahaya dönüştü.

"Sen delisin, deli!"

"Onlar hak etti, nefes aldıkları günden beri masum insanları bir zevk uğruna öldürdüler. Daha kötüsü, onlar kendi kızlarını da öldürmek istediler." Cümlemi söyledikten sonra o anılar zihnimde yeniden canlandı.

"Hadi Gizem, seninle oyun oynayalım." Annemin samimi sesini uzun zamandır duymadığımdan heyecanla yerimden kalktım ve ona doğru koştum. Bana sarıldıktan sonra bir odaya götürdü ve birazdan geleceğini söyleyip gitti.

Akşam oldu ama o hâlâ ortalarda değildi, fazlasıyla sıkıldığımdan çıkıp gitmek istedim ama bir sorun vardı kapı çoktan kilitlenmişti.

"Bir bildikleri vardır." dedim ve sert yatağın üstüne oturdum, tam uyuyacağım sırada kapı açıldı. Kimin geldiği görünmüyordu ama adımların gittikçe bana yaklaştığını hissediyordum.

1 adım, 2 adım ve 3 adım...

Tam yanımdaydı, o siyah gözler çok parlaktı. "Baba sen mis--" Cümlem bitmeden bir el boğazıma dolandı. Nefesim kesiliyor, karşımdaki canavara bakıyordum. Minik ellerimi onun sert kollarına koymayı başardığımda kolunu tüm gücümle ittirmeye çalışsam da başaramadım.

"Ölmeye mahkumsun Gizem, sen bizden değilsin!" Bu sesle babamın olduğunu daha iyi anladım.

Korkak gözlerle son kez şansımı denemek istedim ama boğazımdaki eller beni fazlasıyla zorluyordu.

Uzun tırnaklarımla kollarına derin yaralar açtım ve bir anda bir şey onu benden fırlattı, kesik kesik nefesler alırken ertesi gününde hiçbir şey hatırlamıyordum.

"Asıl siz ölmeyi hak ediyorsunuz siz benden değilsiniz!"

"Sen onu hatırlıyor musun?"

Ablamın ürkekçe söylediği şey ile hâlâ bize bakan muhafızlara döndüm.

"Hepiniz derhal defolun buradan!" dediğimde hızlı adımlarla salonu terk ettiler.

"Artık her şeyi hatırlıyorum abla, bana yaptıklarını da fakat seni öldürmeyeceğim. Bu yalnızlığı senin de yaşamanı istiyorum." dediğim an içeriye birilerinin daha girdiğini anladım. Tam kızmak için oraya döndüğümde karşımda Nisa ve Atakan vardı.

Önümde duran cesetlere ve üstü başı kan olmuş bana ürkekçe baktıktan sonra Atakan'ın gözleri İrem'e gitti.

"Hoş geldiniz." dedim gülümseyerek.

"Gizem sen..." Nisa sözünü bitiremeyecek kadar korkmuştu.

"Merak etme Nisa, kendime bir şey yaparım ama sana yapmam. Benden korkma, ben sadece hak edene hak ettiği cezayı veriyorum."

"Onlar senin ailen Gizem, bunu nasıl yaparsın!" Atakan ile bu olaylardan sonra ilk karşılaşmamızdı.

"Ben de öyle sanıyordum fakat artık yeni bir ailem var, öyle değil mi?" dedim masumsa sırıtırken ve gözlerim yeniden ablama gitti.

"Ablacığım şuan ailem ile konuşuyorum. Mümkünse çık ve bir daha gelme." dediğimde ürkek adımlarla çıkacakken Atakan onun bileğinden tuttu.

"Hiçbir yere gitmiyorsun, burası senin de evin."

"Sevgilim, burayı her zaman ziyarete gelebilir fakat yönetmelik ne demiş.
"Güçlü olan her zaman taht sahibidir." Buradaki en güçlü kişi benim ve bugün benim doğum günüm. Artık ben de bir yetişkinim."

"Bana sevgilim deme Gizem!"

"Yoksa öyle değil misin? Oysaki geçenlerde seni kendime mühürlediğimi hatırlıyorum."

"Onun için buraya geldim, bu mühürü çözmen için."

Onu dinlemedim ve tahta doğru yürümeye başladım. Merdivenlerden çıktım ve hemen yanda duran tacı elime aldım.

Altın taç siyah ve mavi taşlarla süslenmişti, ne kadar da asildi. Tacı kafamın üzerine koyduktan sonra ellerimi birleştirip Atakan'a baktım.

"İsteğiniz reddedildi Prens." Tam itiraz edeceği sırada ablama baktım.

"Prenses İrem, bu ülkenin sınırlarından sürülecek. Eğer kabul etmezse zindanda onun için her zaman boş yerimiz bulunur." diyip gülümsedim, hayatımın hiçbir zamanında bu kadar mutlu olmamıştım. İlk defa birileri beni fark etmeye başlamıştı.

Ablam bileğini Atakan'dan kurtardıktan sonra son kez birbirlerine baktılar ve ablam koşarak saraydan çıktı.

O çıktığı anda içeriye misafirlerim Enes, Eylül, Burak, Eda ve Emre girdi. Atakan ve Nisa şaşkınca onlara bakarken açıkladım.

"Taç giyme törenimi yalnız mı gerçekleştirseydim?" diyip güldüğümde içeri girenler etrafi inceliyor ve bir adım geri çekiliyorlardı.

O kişi hariç, Enes.

O bu halden zevk almış gibiydi. Ayağa kalktım. "Ben Su Krallığının yeni Kraliçesi Gizem ve tüm dünyanın Kıyamet kraliçesi." diyip önlerinde saygıyla eğildiğimde onlar da aynı şekilde eğildiler.

"Ve nişanlım Prens Atakan, benimle evlenince Kral olacak." dediğimde herkes ona baktı. O ise bir zorunluluk ile yanıma gelip kulağıma fısıladı.

"Bu, böyle son bulmayacak."

"Bu saatten sonra ben ne istersem o olur Atakan."

Muhafizlarda içeri girdiğinde herkes saygıyla önümde eğilmeye başlamıştı. Ben ise bundan büyük bir zevk duyuyordum.

Kıyamet Kraliçesi'nin hikayesi böylece başlamıştı.

KIYAMET KRALİÇESİ (Düzenleniyor) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin