Eylül
Toprak Krallığı'na olan adımlarımı daha da hızlandırdım, girişten geçtikten sonra Eda ile her zamanki yerimize ; yaşlı bir ağacın altına doğru ilerledim fakat bir süre sonra adımlarım yavaşladı ve en sonunda durdu.
Eda, yaşlı ağacın altında Emre ile eğleniyor gibi görünüyordu.
İçimde biriken nefret duygusu açığa çıktığında sert bir adım attım ve beni durduran şey omzuma konan bir el oldu.
"Kardeşimi üzmemen gerektiği hakkında seni uyardım Prenses Eylül." Duyduğum ses ile arkama döndüm.
"Sizi ilgilendirmeyen şeylere burnunuzu sokmayın Prens Burak, ayrıca kimseyi üzecek bir durumum yok."
"Diller yalan söyleyebilir Eylül fakat gözler asla yalan söylemez ve ben sandığından daha zeki bir adamım." Bakışları direkt olarak gözlerimdeydi.
Cürretkar bir şekilde gülümsedim. "Ben de sandığınızdan daha zeki bir kadınım ve sizi uyarırım zeki kadınlarla baş etmek biraz daha zordur."
Son kez arkamda bıraktığım Emre ve Eda'ya baktıktan sonra oradan hızlıca ayrıldım.
Bu sefer ki hedefim Su Krallığı'ydı.
Muhafızlar beni görünce kapıyı açtılar ve bir süredir uğramadığım Krallığa adımlarımı attım.
"Prenses Eylül, seni görmek ne güzel."
Kraliçe Gizem kırmızı elbisesi ile yanıma geldi.
"Seni de öyle Kraliçe Gizem."
"Seni buraya neyin getirdiğini merak ettim."
"Tek başına olduğuna dair duyumlar aldım. O yüzden yanına geldim, sahi Kral Atakan nerede?"
Gizem göz devirdi ve benim oturmam için büyük salonu gösterdi.
"Krallığın işleri ile uğraşmak istiyormuş."
"Ah, anladım."
"Çay içer misin?" dediğinde başımı salladım, O da hizmetlilerle konuştuktan sonra çaylarımız gelmişti.
"Prenses Nisa neden uğramıyor?"
Sorumla bir süre düşündü. "Eminim onun da kendine göre işleri vardır."
Konu konuyu açarken hakkımızda bilmediğimiz pek çok şeyi öğrendik, kısacası yakınlaşmıştık.
"Aslında seninle arkadaş olmayı çok isterim."
"Abin gibisin."
"Abim Enes'i tanıyor musun?"
"Kısmen tanıyorum diyelim ve arkadaş olmamızda herhangi bir sıkıntı yok."
"Öyleyse çok sevindim Kraliçe Gizem, arkadaş edinmeyi severim."
O sırada içeriye Kral Atakan girdi ve beni beklemiyor olmalıydı ki şaşkınca baktı.
"Prenses Eylül, hoş geldin."
"Hoş buldum Kral Atakan."
Gizem'e ufak bir bakış attıktan sonra yukarı çıktı. Gizem ise onun bu hâline sadece göz devirip "Hâlâ aptal gibi davranıyor." dedi.
"Haklısın, senin gibi bir kadın ile beraberken böyle davranması çok kaba."
"Değil mi? Benden kaçmasına alıştım ama yokmuşum gibi davranmasından hiç hoşlanmıyorum."
"Neden o, başka biri neden değil?"
"Biliyorsun bizim krallıklarımız çok eskidendir yakın, bu sayede neredeyse her gün onu görüyordum ve istemsizce bir hoşlantı duyuyordum. Onu sevdiğimi kabullendiğimden beri başkasını düşünemiyorum."
"Eminim bir gün o da seni sevecek." diyip gülümsediğimde o da gülümsedi.
"Ben artık gideyim, size iyi günler."
"Geldiğin için teşekkürler Eylül, lütfen yine gel."
"Geleceğim."
Gizem
"Sana denileni yap İrem, uzatma!"
Su Krallığının Kralı kızına sert bir şekilde bağırdı.
"Ama o sudan çok korkuyor baba."
Küçük kızın acı dolu sesiyle Kral daha da sinirlendi. "O ölmeli İrem başka yolu yok!"
Küçük kız omuzlarını düşürerek uzaklaştı ve kardeşinin odasına girdi. Tatlı bir şekilde uyuyan kardeşini birkaç dokunuşla uyandırdı.
"Gizem hadi nehrin kenarına gidelim."
"Neden?"
"Sadece çok canım sıkılıyor ve kimse de benimle gelmiyor."
Minik kız ablasının bakışlarına karşı gelmeden onu takip etti. Uzun nehrin yanına geldiklerinde İrem tereddüt etmeden suya girdiğinde küçük olan sadece onu izliyordu.
"Hadi Gizem sen de gel, su çok güzel."
Ablasının gülerek söylediği şeyle suya bir bakış attı. Genlerinde su bükme olsa bile o sudan fazlasıyla korkuyordu.
"Merak etme pek akıntı yok, derin de değil."
Ablasının güven dolu sesiyle nehire doğru adımladı, su çoktan dizlerine kadar gelmişti.
Ablası ellerinden tuttu ve onu daha da derine götürdü. Gizem birleşmiş olduğu elleri sayesinde korkmadan suda yürüyordu.
Bir süre böyle yürüdükten sonra ablası onun elini bıraktı ve şöyle mırıldandı. "Özür dilerim kardeşim."
Tüm gücüyle Gizem'i ittiğinde minik beden nehrin derinliklerine gitti. Kısa boyu yüzünden nefes alması oldukça güç oldu fakat bir şey onun için savaşıyor gibiydi.
Gizem ciğerlerine derin bir nefes çektiğinde rahatlamıştı fakat bir sorun vardı. O hâlâ nehrin içindeydi ama kimse ona suyun içinde nefes almayı henüz öğretmemişti.
Terler içinde uyandığımda, kendime gelmeye çalıştım. Odayı aydınlatan tek şey ay ışığıydı.
Kafamı çevirdiğimde yanımda uyuyan Atakan'ı gördüm. O'nun üstünü daha sıkı örttüm ve üstümü değiştirip Krallıktan uzaklaştım.
Gecenin soğuğunda titreyen bedenimi umursamadan yürümeye devam ettim, geldiğim yer ise Kahin'in kalesiydi.
Sertçe kapıya vurduğumda Kahin kapıyı açtı, beni gördüğüne şaşırmadı çünkü bekliyordu.
Nefes nefese kaldığımda "Bana tüm anılarımı geri ver." dedim.
"Daha çok erken." der demez gözüm kararmıştı. Elim Baş Kahin'in boğazına gitti. "Bana hemen anılarımı geri ver!"
Kahin daha fazla dayanamadan kafasını hızla salladı, ellerimi boğazından çektim.
Gözlerime odaklandığında kısa sürede tüm anılarım tamamlanmıştı.
Gördüklerimle bacaklarım titremeye başladı, vücudumu daha fazla tutamadan yere düştüm. Gözümden akan bir damla yaş yere düştü.
Kıyamet Kraliçesi'nin gözyaşı savaşı başlatan ilk hamle olmuştu.
Kral Enes'in de dediği gibi her şeyi yavaş yavaş zevkini çıkara çıkara bitirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMET KRALİÇESİ (Düzenleniyor)
ФентезіNefes nefese kaldığımda "Bana tüm anılarımı geri ver." dedim. "Daha çok erken." der demez gözüm kararmıştı. Elim Baş Kahin'in boğazına gitti. "Bana hemen anılarımı geri ver!" Kahin daha fazla dayanamadan kafasını hızla salladı, ellerimi boğazından ç...