Sarayda haftalardır süren dekorasyon sonunda tamamlanmıştı, her şey en iyisi olmalıydı. Su Krallığının zengin olduğunu herkes bilmeliydi.
Duvarlar boydan boya yeniden döşenmiş, zengiliğin göstergesi olan altın sarısı ve Su Krallığının sembolü olan mavi renkle donatılmıştı.
Görkemli taşlı avizeler de kendini girer girmez belli ediyordu, etrafa konan mumlar ise ortama romantiklik katmıştı.
Ben etrafı incelerken en dikkatimi çeken şey ise en ortaya konmuş aile resmimizdi.
Hepimizde şık elbiseler ve yüzümüzde mecburiyetten var olan bir gülüş. Bundan birkaç ay önce sorsalardı bu resme baktığımda aile sevgisi der geçerdim ama göz perdem artık açılmıştı.
Yaptığım büyülere kendim bile şaşırmıştım fakat daha bitmiş değildi, damarlarımda gezen o kan daha fazlası için yalvarıyordu.
"Prenses Gizem elbiseniz hazır." Başımı öne eğerek selam verdikten sonra odama geçtim.
Düşündüğüm gibi elbise her zamankinden daha gösterişliydi, ne de olsa bugün nişan günüydü.
Yatağın üzerine bırakılan elbiseyi daha dikkatli inceledim.
Kırmızı tamamen tülden oluşan bir elbiseydi. Belinde duran minik kurdele elbisedeki tek hareketlilikti.
Bedenime göre dikilmiş olan elbiseyi giydikten sonra aynada kendime baktım, güzel bir kız olduğumu biliyordum fakat bu güne kadar hiç makyaj yapmamıştım. Bugün tam sırasıydı.
Gözlerime siyah bir makyaj yapıldığında koyu kahve gözlerim daha da koyulaşmıştı, dudaklarım ise gül kurusu rengini almıştı.
Topuk seslerim merdivenlerden indiğimi belli eder şeklinde ilerlerken salona, ailemin yanına geçtim.
Beni böyle görmeye alışık değillerdi.
"Gizem çok güzel olmuşsun, sanki ben değil de sen nişanlanacaksın." diyen ablama güldüm. Kim bilir belki de öyle olacaktı.
"Misafirlerimiz birazdan gelir, her şey hazır mı?" Babamın sert sesiyle hizmetliler son kalan şeyleri de tamamladıklarında 4 krallıkta bugün burada birleşmişti.
Nisa yanıma gelip bugün ne kadar güzel olduğumu söyleyip duruyordu. Bu krallıkta samimiyetine tek güvendiğim insan oydu.
"Bugün buraya Hava ve Toprak Krallıklarının kızları da gelmiş gördün mü?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım çünkü misafirler geldiğinden beri tek odak noktam Atakan'dı.
"İkisi de ikiz gibi, sanırım sen ve ben gibi çok yakın arkadaşlar." Nisa'nın hevesli anlatımına kulak verdim.
"Tanışmak ister misin?"
"Bence güzel olur." dediğinde yerimizden kalktık ve diğer prenseslerin yanına gittik.
"Ben Su Krallığı Prensesi Gizem. Bu da arkadaşım, Ateş Krallığı Prensesi Nisa. Sizinle hiç tanışma fırsatımız olmamıştı." diyerek önlerinde eğildiğimizde onlar da aynı şekilde eğildi.
"Ben Hava Krallığı Prensesi Eylül ve arkadaşım Toprak Krallığı Prensesi Eda, sizinle tanışmak bir onurdur."
Oradan buradan konular açıldığında dördümüz pek de iyi anlaşmaya başlamıştık.
"Sarayınız çok güzel Prenses Gizem." Prenses Eda'nın söylediği ile gülümsedim.
"Hepsi bu güne özel aslında." dediğimde Prenses Eylül söze atladı.
"Senin ablan ve Nisa'nın abisi nişanlanıyor değil mi?" Alayla gülümsediğimde Nisa cevapladı.
"Evet öyle."
"Ama neden mutlu görünmüyorsun?" Bu sefer soran Prenses Eda'ydı.
"Aslında ben abim ve Gizem'i yakıştırıyordum." dediğinde sahte bir gülüş sundum. Bir an önce Nisa'ya tüm gerçekleri anlatmalıydım.
"Biz Nisa ile size içecek bir şeyler getirelim." diyip Nisa'yı odama kadar götürdüm.
"Neden buraya geldik?"
"Nisa sana her şeyi anlatmalıyım."
"Beni korkutuyorsun Gizem."
"Asırlar önce bir Cadı'nın yaptığı büyü hikayesini hatırlıyor musun?"
"Evet her zaman saçma olduğunu söylerdik."
"Değil Nisa, her şey gerçek ve seçilmiş Kıyamet Kraliçesi benim."
"Sen ne dediğinin farkında misin Gizem, böyle şakalar yapmamalısın." dediğinde o izi gösterdim.
Anlatılan hikayede Kıyamet Kraliçesi'nin bileğinde 3 tane ben olurdu, bileğimi açtığımda Nisa hâlâ inanmışa benzemiyordu.
Rüyamdan ve aldığım derslerden itibaren her şeyi özet geçtiğimde ise şaşkınlığı gün yüzüne çıkmıştı.
"Sen gerçekten Kıyamet Kraliçesisin."
"Evet ve bugün yapacağım şey için gerçekten özür dilerim."
"Ne yapacaksın?" dediğinde muhafızlardan birisi bağırmaya başladı.
"Prenses Gizemve Prenses Nisa birazdan tören başlayacak." dediğinde aceleyle odadan çıktık.
Kızlara söylediğimiz gibi içeceklerini verdiğimizde ufak bir işim olduğunu söyleyip kimsenin beni göremeyeceği bir yere geçtim.
Yapacağım şeyi harfi harfine tekrarlıyor ve kalbimde oluşan o gümbürtüyü bir türlü susturamıyordum.
"Bunu yapmak zorunda mısın?" Yabancı bir ses duymamla konuşan kişiye baktım.
"Anlamadım?"
"Ben Ateş Krallığı'nın Baş Şövalyesi Umut." dediğinde kendimi tanıtmak için eğildim.
"Seni zaten tanıyorum Prenses ve ne yapacağını da biliyorum."
"Sen, nasıl?"
"Baş Kahin benim annem Prenses ve ben de zihin okuyabilen bir büyücüyüm." dediğinde ağzım şokla açılırken hemen geri kapattım.
"Prens Atakan benim en yakın arkadaşımdır, bunu ona cidden yapacak mısın?"
"Yapmalıyım, lütfen bana engel olma."
"Engel olmak gibi bir niyetim yok fakat işin içinden sen zararlı çıkacaksın. Her şeye rağmen kabul ediyor musun?"
"Zararlı çıkan ben değil, beni görmezden gelenler olacak."
"O zaman ne duruyorsun yap. Biraz daha beklersen her şey için çok geç olacak." diyip hızlıca salona ilerledi.
Biraz daha uzaktan izlediğimde artık herkes toplanmış, sözler söylenecekken uzun zamandır beklediğim şeyi yaptım.
Herkes sözde nişanı kutlarken kendimi Atakan ile mühürledim.
Bu artık Prens ve Prenses masalı olmaktan çıkmıştı. Yeni bir dönem geldi ve adı Kıyamet Kraliçesi Gizem'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYAMET KRALİÇESİ (Düzenleniyor)
FantasyNefes nefese kaldığımda "Bana tüm anılarımı geri ver." dedim. "Daha çok erken." der demez gözüm kararmıştı. Elim Baş Kahin'in boğazına gitti. "Bana hemen anılarımı geri ver!" Kahin daha fazla dayanamadan kafasını hızla salladı, ellerimi boğazından ç...