Gölgeler karanlığın içinde kayboldu.
Işığı bulmak için bir temsilciye ihtiyaçları var.
O sensin!
Artık karanlıktan çıkman gerek!…
Gözlerimi açtığımda bu defa beyaz bir ışıktı beni karşılayan ve ben artık bayılmaktan bıkmıştım. Neden her seferinde kendimden geçiyordum ki? Ayrıca bu ağzımdaki şey neydi? Kolumdaki bandı da hissedebiliyordum. Gözlerim etrafı taradığında hayatımda sadece televizyonlarda gördüğüm bir yerde olduğumu fark ettim. Daha önce hiç hastaneye gelmemiştim. Şimdi ise bir tane sedyede yatıyordum. Ağzımda tuhaf bir şey takılıydı. Etrafımdaki perdenin yarısı çekikti ama yan tarafımda yatan biri daha vardı. Sanırım acildeydim. Daha öncede sadece bir kez böyle bir şey yaşamıştım. Oda kuşların uçurumda kafama çarpması yüzünden olmuştu ama hastaneye kadar gelmemiştim. Drew ‘le o gün tanışmıştım ve Alfred’ i ilk kez o gün görmüştüm. Sahi beni buraya kim getirmişti? Ayrıca en son ne olmuştu? Alfred’ in evinde uyandığımda her şeyi hatırlamıştım ama şimdi neden hiçbir şey hatırlayamıyordum? Sorun neydi? Kolumu kaldırdığımda bileğimin yanındaki sargıyı gördüm. Bu da neydi? Kolumu mu yaralamıştım? Yüzümdeki maske benzeri şeyi çıkardım ve kıpırdanmaya başladın. Saldırıya falan mı uğramıştım acaba? Sonra bir ninni gibi gelen bir siyahın ezgisini duydum. Harika Drew buradaydı. Beni buraya o getirmiş olabilir miydi?
Derken yan tarafımdaki perde açıldı ve Drew yanı başımda dikilmeye başladı. “İyi misin?”
Usulca kafamı sallarken acaba bu koluma bağlı olan serum nasıl çıkıyor diye düşünüyordum. Bir an önce buradan gitmeliydim. Eğer yaralanmışsam ki bunu şu an ben bile bilmiyordum iyileştiğimi anlamamaları gerekiyordu. Daha önce böyle şeyleri saklamam gerekmemişti.
“Ne işim var burada? En son ne oldu?” dedim doğrulmaya çalışırken. Belki ondan bir şeyler öğrenebilirdim. Çünkü hafızam beni yarı yolda koymaya kararlıydı. Neden hatırlamıyordum?
Kaşlarını çattı. “Hatırlamıyor musun?”
“Hatırlıyor gibi mi görünüyorum?” diye onu terslediğimde güldü.
Tamam. Bu gülünecek bir şey değildi ama sanki onu rahatlatmış gibiydi. Bu benim merakımı körüklemiş olsa da gülmesini izlemek güzeldi. Ona biraz uzun baktığım için gülüşü solarken önüme döndüm. Kendime gelmem gerekiyordu. Hem de hemen.“Ablana da anlattım. Yoldaydın ve ateşin vardı. Bayıldığın için seni buraya getirdim.” dediğinde kafamda bir şeylerin belirmesini bekledim ama hiçbir şey yoktu ama Drew ‘in hikâyeyi eksik anlattığını söyleyebilirdim. Çünkü ben evden çıkmıştım ama sonra yolda durduğumu hatırlamıyordum. Başka bir şey olmuştu. Elbet hatırlayacaktım.
Başka bir şey söylemek için ağzımı açtığımda yanımıza gelen hemşire kelimeleri yutmama neden oldu. Bu hemşireyi bir yerden tanıyordum. Sarı saçları bukle, bukle omzuna dökülmüştü. Gözlerinde onu sevimli gösteren bir gözlük vardı.
“Yeniden merhaba Katelyn.” diyerek gülümsedi. “Kendini nasıl hissediyorsun?”
Yeniden merhaba dediğine göre evet onu daha önce görmüştüm. “İyiyim. Şu şeyi çıkarabilir miyiz?”
Ona kolumu gösterdiğimde ne demek istediğimi anlamıştı.
“Buraya geldiğinde ateşin çok yüksekti ama …” Yan taraftan bir derece alıp kulağıma tuttu. Sonra geri çekti. Derecede ne gördüyse gülümsedi. “Artık normal bir ısıya kavuşmuşsun. Çok hızlı iyileşiyorsun yine.”
Onu nereden tanıdığımı şimdi hatırlamıştım. İlk kez bayıldığım yerde ambulansın içindeki hemşire oydu. Adı neydi? Lettie’ nin onun adını söylediğini hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasy"Gecenin sırrını ifşa ettin." Her gece ortadan kaybolan insanların arkalarında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyinde ki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece ortadan kayboluyor ya da ölü bulunuyordu...