Gölge ev kendini gösterdi.
Walrok 'un kılıcı ortaya çıktı.
Ölümün kanadı uyandı ve şimdi görevini yapmak için geliyor.…
Kafanızda tek bir kelimenin sürekli olarak yayın yaptığı bir zaman olmuş muydu? Benim için bu yeni değildi fakat bu defa onu önemli yapan şey benim bunu sürekli tekrar etmemdi. Anlamak istemediğimden mi yoksa şoktan dolayı mı tekrar ediyordum bilmiyorum ama bu kesinlikle iyi bir kelime gibi gelmiyordu kulaklarıma. Ölüm kanadını açtı! Ölüm kanadı aslında yok etmek için gelen birinin kanatları olduğunu hatırlıyordum. Yüzyıllardır hiç kimsede görünmeyen şey yeni bedenimde ortaya çıkmıştı. Ben laboratuvar yapımı biri olarak içime her şeyden eklenmişti ama hiç kimse ölüm kanadından bahsetmemişti. Bu şaka mıydı?
Saniyeler içinde düşüncelerim birbirine girmişti ama bana bu süre bir asır gibi gelmişti. Gözlerim yerdeki manzarayı tüm ayrıntılarıyla bana sunarken her şeyin bir kaosa sürüklendiğini söyleyebilirdim. Melezler uyanmış az sayıdaki kanatlılarla savaşıyorlardı. Ne için ve neden? Hepsi bir nefret yüzünden miydi? Uğruna savaştıkları prenses benim teyzemdi ve çoğunun ondan haberdar olduğundan bile emin değildim.
“Kararın nedir Kraliçe!” dedi Akeri. Kraliçe sıfatına bu kadar yabancı olan birinin bu görevi yapmaya zorlanması hiç akıllıca değildi.
Eğer birileri seni öldürmeye çalışıyorsa buna karşılık vermen gerekirdi. Karşılık vermezsen seni geçip sevdiklerine gideceklerdi. Kararım neydi? Elimdeki kılıç parlarken gökyüzünü aydınlatmıştı. Tüm melezler önündekileri geçip bana ulaşmak için yükselmeye çalışıyorlardı. Buradaki hiç kimse bu savaşın başlatanları değildi. Hepsi başkasının uğruna ileri sürülenlerdi. Bu savaşı biz başlatmamıştık ama bitirmek bize kalmıştı. Ya karar vermekten kaçacaktım ya da canımı acıtsa bile bir karar vermem gerekiyordu. Elimdeki kılıcı yukarıda tutmayı bırakıp göz hizama indirip önümde tuttum. Sol elimin parmaklarını kılıcın yüzeyinde gezdirdim. Karar verilmişti. Bu defa kaçmayacaktım. Bir seçim yapacak ve sorumluluğunu üstlenecektim.
“Emrim şudur.” dediğimde sesim gökyüzünde yankılandı. Kılıcı gölge evin olduğu yere doğru doğrulturken bağırdım. “Uyan ve yüksel! Zamanın yadigârı gözlerini aç ve emirlerimi dinle!”
Sesim tüm gökyüzünde yankılandığında kayaların arasından aslan kükremesine benzeyen bir ses duyuldu. Kayalar iki yana doğru açılırken yer yıkılmaya başladı. Savaşanlar savaşı bırakıp kendi hayatlarının peşine düştüğünde herkes gökyüzüne yükselmişti. Benim etrafımda oluşan sarı renkli enerji alanı herkesi benden uzakta tutuyordu. Melezler ve benim tarafımda olanlar ayrılmıştı. Drew ve diğerleri bana yakın bir yerde duruyorlardı.
Laura ‘nın “ İşte başlıyoruz. Dehşet gözlerini açtı!” dediğini duydum. İçimde hiddet ve öfkenin ve kararlılığın tek sahibi dehşet olamazdı. Bunun içinde bende vardım. Biz bir bütündük. Tek bir beden tarafından taşınan bir bütündük. İçimde artık ayrı olan bir yer kalmamıştı. Benden kılıca, kılıçtan gölge evin olduğu kayaların arasına giden enerji büyürken kılıcı havaya kaldırdım. Kılıçtan gökyüzüne giden enerji yıldırım olarak geri döndü. Yıldırım direk gölge eve gidiyordu. Gölge evin varlığını arıyordum. Burada olmak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasy"Gecenin sırrını ifşa ettin." Her gece ortadan kaybolan insanların arkalarında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyinde ki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece ortadan kayboluyor ya da ölü bulunuyordu...