Dehşetin ruhu...
Tam yanı başında...
Asıl kötü olan şey ne biliyorsun musun?
O senin içinde değil sen o'sun…
Hiç kendinize aşırı yüklendiğinizi hissettiniz mi? Artık yeter diye isyan eden bedeninizi ayağa kaldırmak zorunda kaldınız mı? Hücrelerim hafızanın mührünü çiğneyip geçmiş ve onlardan saklanan anıları dışarı çıkarmıştı. İyi mi olmuştu? Emin değildim. Her şeyi hatırlamak o anıların duygularını hatırlamak demekti. İşte en zoru buydu. Drew ‘in neden her şeyi hatırlayınca ondan uzaklaşmamdan korktuğunu anlamam gibi. Beni öldürüldüğüm yere o yollamıştı. İkizimi korumam gerektiğini söylemişti ama beni orada bekleyen şey tamamen farklıydı.Güneşli bir gündü ve Drew beni görmeye gelmişti. Yüzündeki tuhaf ifadeden neler olduğunu anlamalıydım ama savaştaydık ve bunu çok önemsememiştim. Daha önce benden onu korumamı istemişti ve ben bizi dinleyen birinin olduğunu sezdiğimden onunla dalga geçmiştim. Fakat bu defa ona inanmıştım. Neden inanmayacaktım ki? Buluşma yerine gittiğimde orada beni ikizim değil başka biri bekliyordu. Walrok ‘un yanında yetişen ak büyücü olarak bilinen Lucas ‘dı karşımdaki.
“Sevgilin seni bilerek ölüme yolladı.” demiş ve gülmüştü. “Kardeşinin tekrar hayata dönebileceğini sanıyor.”
O an anlamıştım onu kandırmıştı. Drew ‘i kandırmış ve beni buraya gelmem için ikna etmesini söylemişti. Biz konuşurken ikizim gelmiş ve ben onu korumaya çalışırken Lucas tarafından öldürülmüştüm. Yani herkes öyle sanıyordu. Walrok ‘un benim hakkımda başka planları vardı. Giden sadece bedenimdi. Ruhum ve özüm geride kalmıştı. Walrok benimle bu sayede anlaşma yapabilmişti. Genetiği değiştirilmiş yeni bir bedene girecektim. Bu bütün türler için en iyisiydi. Eğer birisi bunu yapmak için harekete geçmezse gelecekteki sahne değişmeyecekti. Biz aynı genlere sahip olan varlıklar birbirimizi yok edecektik. Hepsinden daha güçlü olmalı bu savaşa artık bir son vermeliydim. Walrok ‘un bana dediği şey tam olarak buydu. Şimdi ise bunun tam olarak başarılmış olup olmadığını bilemiyordum. Bedenim duygularımın birden akın etmesi yüzünden uyuşmuştu ve birisi sürekli konuşuyordu. Neden başımda konuşup duran biri vardı? En son gördüğüm şey Drew ‘in kollarında olduğumdu ama neden bedenimin buz kestiğini hissediyordum? Burada yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Bir şeyler yanlıştı. Uyuyalı kaç saat geçmişti?
“Kat!” diyen ses kesinlikle Drew’ in sesi değildi. Bu sesi tanıyordum ama onun yanımda ne işi vardı? Alfred neden buradaydı? “Kat uyan!”
Bedenim sarsıldı ve sinirli bir ses yine fısıldadı. “Uyan artık!”
Neden ısrarla uyanmamı istiyordu? Gözlerimi aralamaya zorladım ama açmayı başaramadım. Kolumdaki baskı giderek arttı ve kafam sallandı. Bir kez daha zorladım kendimi. Gözlerimi biraz açabildiğimde gördüğüm şey kesinlikle bir ev odası değildi. Burası boş, eski bir eve benziyordu. Gözlerimin gördüğü şey beynime iletildiğinde alarm veren sistem çalıştı ve gözlerim tamamen açıldı. Başıma saplanan ağrı kesinlikle iyi bir şeyin habercisi değildi ama tek iyi olmayan şey bu değildi. Ellerim neden arkadan bağlıydı.
Kıpırdatmaya çalıştığımda arkamdaki bir sırığa bağlı olduğumu anladım. Gözlerim hızlıca etrafı tararken arkamdan bir ses geldi ve tepkisel olarak anında arkama baktım.
“Uyandın mı? Sonunda!” diyen kişi Alfred ‘di ve kesinlikle beni kurtarmaya gelmemişti.
Ayrıca beni bağlayanda o değildi. Kendisi de benim gibi bağlanmıştı. Tam olarak neler oluyordu? Ben sadece Emanuel ‘in kanatlarını geri aldığını hatırlıyordum. Sonra hafızamı açan, bana arkadaşım diyen biri vardı. Artık onun kim olduğu biliyordum ama şu an konumuz bu değildi. Ondan sonra uyuduğumu hatırlıyordum. Nasıl burada bu şekilde uyanabilmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasy"Gecenin sırrını ifşa ettin." Her gece ortadan kaybolan insanların arkalarında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyinde ki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece ortadan kayboluyor ya da ölü bulunuyordu...