Karanlık.
Her zaman dışarıda değildir.
Bazen içimizde kuytu bir köşede bekliyordur.
Unutma!
Bazen karanlık ışıktan daha iyidir…
Herkes geldiği yeri unutmuştu.
Herkes en başta nasıl ortaya çıktığını tamamen unutmuştu. Bunun farkındaydım. Beyaz kanatlılar neden gökyüzünden atıldıklarını unutmuş ve melez olanları kabul etmemişlerdi. Geldikleri yeri unutmuş ve orada asil bir ırk sayılmadıklarını unutmuşlardı. Onlar yeryüzünün asilleriydi ve melezler bu işi bozuyordu. İşte tam bu yüzden yüzyıl sonra gökyüzünden atılan Elizabeth yeryüzünde de kabul görmemişti. Bu yüzden gidip cehennem çukuruna yerleşmişti. O ölmeden o çukura inenlerdendi. Onu seven Brandon ise melezleri, ezilmişleri toplamıştı. Tabi, prensesin intikamını alacağım diyerek onlara büyük bir yalan söylemişti. Onlar için gerçek ya da yalanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim artık ezilmek ve dışlanmaktan yorulmuş olmalarıydı. Brandon ise onlara ayağa kalkma şansı vermişti. Bu durumda onları suçlayamıyordum. Benim tek bir tarafın yanında olmam sanırım mümkün değildi. Bende bir melezdim ama şu an bulunduğum vücut benimle aynı kanıda değildi. Asil miydi yoksa melez miydi bu kesinlikle belli değildi.Yutkundum ve düşünceli bir yüz ifadesiyle dudaklarımı ısırdım. “Şimdi ise intikam almak isteyen tek kişi onlar değil, değil mi?”
Biliyordum. Mavi ırkın başına gelenlerin nefretini hala taşıyordu. Gözleri bir anda mavi bir renkle kaplandı ve buz gibi dondu. Korkup korkmamaya karar veremeden renk gözbebeklerine geri yerleşti. İçimden gelen bir öksürüğü tutamadım. Bu kesinlikle az önce kendimi sıktığım için olmuştu.
“Sakin ol.” dedi Akeri. “O eski şekline dönüyor.”
Ben kaşlarımı çatmış bakarken penceremden bir tıkırtı geldi ama oraya dönüp bakamayacak kadar karşımdaki şeye kilitlenmiştim. Walrok ‘un kısa kahve saçları uzamış ve beline kadar inmişti. Üzerindeki kıyafet saniyeler içinde bir anda değişmişti. Beyaz bir gömlek vardı üzerinde. Kollarının üzerinde mavi çizgiler vardı. Beyaz pantolonunda da aynı çizgiler vardı. Omzunda bağlı bir pelerin vardı. İçi mavi dışı beyaz olan bir pelerindi. Mavi gözleriyle gerçekten uyum içindeydi. Hayranlık uyandırmıyor değildi. Yüzüm şaşkınlıkla çarpılmıştı ve öylece bakıp kalmıştım. Mavi ırk gerçekten güzeldi. Onlara neden asil dediklerini şimdi anlamıştım. Walrok mavi gözlerini dolabımın olduğu noktaya dikti.
“Ne zaman içeri geleceksin Drew?”
He? Ne? Drew mi? Kaşlarım çatılı halde arkama dönerken ayağa kalktım ve Drew pencereden içeri girdi. Pekâlâ, ne zamandan beri oradaydı. Ne zaman gelmişti?
“Yine kaçıp kaçmayacağını merak ediyorum.” diyen Drew kollarını göğsünde birleştirdi. “Ama kaçacak olsan çoktan giderdin değil mi?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Kanatlar
Fantasy"Gecenin sırrını ifşa ettin." Her gece ortadan kaybolan insanların arkalarında bıraktıkları tek şey bu nottu. Şehrin güneyinde ki küçük bir kasaba büyük bir sırrın ev sahipliğini yapıyordu. İnsanlar her gece ortadan kayboluyor ya da ölü bulunuyordu...