Chapter 11Jisoo
İsteksiz gözlerimi davet salonunda keşife çıkarmıştım. Güzel kadınlar etrafı sarmıştı ve beyfendiler de bundan nasibini hayli alıyordu. Hoşnutsuz bir şekilde dudağımı sola doğru kıvırdım. Telefonumu bulamıyorum, ama sonunda hizmetçi bir yerlerden bulmuştu. Sorduğumda ise uyuduğunuz yataktan bulduk, dedi. Ne kadar enteresan...
Telefonu elime alır almaz, Jennie'nin aramasıyla karşılaşmıştım. Ona Lalisa'nın davetine zoraki bir şekilde katılmak zorunda kaldığımı söylediğimde, konum isteyip, telefonu yüzüme kapattı. Oğlunun Lalisa'nın etrafında dolaşmasını istememesi hayli garibime gidiyordu.
Limonata tezgahının önünde durmuştum. Kurabiyelerden ara sıra alıyordum. Önümde konuşan bir çifte gözlerim bulaştı. Adam elindeki küçük çiçeği kadına uzatmıştı. Bir dakika... bu kadın Roseanne değil miydi? Salonun ışıltısı o kadar başımı döndürmüştü ki gözlerimi kısarak inceledim. Evet, evet, oydu. Roseanne... sanki dikkat etmezsem önümde bir melek konuşuyor gibi... ama eğer edersem... biraz garip geliyor. Roseanne adamı reddedip arkasını döndü. Adama acıyan gözlerle baktım.
Reddedilen adam bana doğru yaklaştı. Yanımdaki masadaki limonata bardaklarını inceledi. Bir tanesini eline aldı. Nedensizce ona şefkat göstermek istedim, çünkü terkedilmişti. "Kurabiyeler de gayet leziz", dedim gülümseyerek. Önümde sanki küçük bir çocuk vardı. Onu eğittiğim çocuklara benzetmiştim. "Limonata bir başına pek de keyif açıcı değil." Yüzünü inceledim. Aslında gayet hoş bir adamdı. Neden reddedilmişti ki?
"Sana aşık oldum", dedi kocaman parlak gözlerle.
Yüzümdeki gülümseme çatladı. "N-Ne?!" Şıpsevdi falan mısın sen? Bu da neyin nesi?
Elini uzattı. "Lütfen aşk adamı olan Hoseok'la dans edin." Reverans olsun diye eğildi.
Seninle dans etmek falan istemiyorum, adamım! Sadece kaybol! Etrafımızdaki insanlar bize bakarak bir şeyler konuşmaya başlamıştı bile. Ne? Nasıl cüret edersiniz?! Sizi dedikoducu karılar!
Bana uzatılmış ele baktım. Tam dudaklarımı aralayacakken Hoseok kafasını kaldırmakla irkildi. Gözlerimi kırpıştırıp yüzünün aldığı bu dehşet verici ifadeyi inceledim. Sanki korkunç bir şeyler görmüştü. Gözlerini benden çekti; sağa sola haraket ettirdi. Elini yumruk yapıp, dudaklarına yaklaştırdı ve yavaşça öksürdü. Ardından sanki ben hiç orada yokmuşum gibi toz oldu gitti.
Şaşkın gözlerle az önce yaşanan olayları beynimde taradım.
Sağ kulağımın hemen dibinde, "Nasılsın?" sorusunu duyduğumda irkildim.
"Hayalet!" Kafamı sağa çevirdim. Gözlerim Taehyung'u bu kadar yakından görmenin etkisiyle kocaman açıldı. "Hayır, bu hayaletten daha ürkütücü." Aniden hararetlendim. "Ah, dur! Sosyal mesafe! Sosyal mesafe!" Neden dibimde bittin?! Cümleme karşılık olarak, Taehyung sadece doğrulup, gülümsemişti. Tek kaşımı kaldırdım. Gülecek bir şey yoktu ki? Kalbim bu adamın tehlikeli bir piç olduğunu söylüyor! Aklıma o saçma rüyalar geldi. Bunun etkisiyle yanaklarım kavruldu. Üzerimde travma kalmamıştır, değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Blood and Kiss (Kan ve Öpücük)
Fanfiction𖣂 Vampirlerin hiçbir zaman akıtmadıkları okyanuslar dolusu gözyaşı vardı... ༽ taesoo ༼ jenkai ༽ liskook ༼ jirose ༽ jinrene ༼ 24.04.2022 başladı. 11.09.2022 bitti. あ LifeDesire