NETÂMELİ

130 75 152
                                    

Netâmeli: Tekin olmayan. Gizli bir tehlikesi olduğuna inanılan.

İpek...

Boğuluyordum. Sonsuz sularda gibiydim, etraf ışıkla kaplıydı, ışığın kaynağını aramaya çalıştım fakat bulamadım.

O sırada bir gül bana doğru yaklaştı, ateşle kaplı bir gül, birinin elinde bana doğru geliyordu ve beni yavaş yavaş yakıyordu, ben kaçamıyordum, hiçbir şey yapamıyordum.

Nefes nefese uyandım. Elim boynuma gittiğinde terledigimin farkına vardım.

Rüyada canımın bu kadar yanması biraz garipti ama şu anda bulunduğum durum daha da garip olduğu için bu çok sorgulamamaya çalıştım.

Dolabıma gittiğimde fark ettim ki dün evden eşyalarımı almayı unutmuştum. Çok güzel, bir bu eksikti.

Kapıyı açtığımda herkesi karşımda bekliyordum fakat kimse yoktu. Sanırım çok erken kalkmıştım ya da hâlâ rüyadaydım.

Asansörün kapısı açıldığında yerimde kalakaldım. Akay, asansörden çıkarken kafası çok dalgın olacak ki beni fark etmedi bile.

Odasının kapısını açmak için elini uzattı fakat durdu. Son kapıya doğru
hızlı adımlarla yürüdü. İçeriye girdiğinde orası kimin odası merak ettim.

Yavaşça karşı taraftaki merdivenleri çıkıp son kapıya doğru gittiğimde yaptığımın çok yanlış olduğunu biliyordum fakat kiminle ne konuştuğunu da merak ediyordum.

"Özür dilerim, bunca zamandır birlikteyiz ve yeni kişilere ne kadar kapalı olduğumu bilirsin. Üstüne üstlük birde bizimle yaşayacak olması beni biraz gerdi. İnsanlar konusunda pek iyi değilim,"

Duyduklarım karşısında şaşırmıştım. Esen'in de duyguları olduğunu unutmuştum sanki, o ifadesiz yüzüyle içinden geçenleri anlamak imkânsız. En azından benim için.

Akay kapıyı aniden açınca ne yapacağımı bilemeyip yaslandığım kapıyı açtım ve içeri girdim.

Burası benim odam ile aynı düzene sahipti, tek fark renklerdi.

İçerisi güneşliklerden ötürü karanlıktı fakat kurtulmayı başarmış küçük bir ışık parçası masayı aydınlatıyordu.

Üstünde, yıllardır orada durmuşa benzeyen bir fincan çay, bir defter ve bir kitap vardı.

Defteri alıp bakmak için bir adım attığımda, yerdeki parke gürültülü bir şekilde çatırdadı.

Yerimde donakaldım, o sırada Akay kapıyı aniden açınca ne yapacağımı bilemedim ve elimdeki defteri arkama sakladım. Bu fazlasıyla salakça bir hareketti.

Akay, "gerçekten mi?" Der gibi başını omzuna yatırdı ve bana doğru yaklaştı, gözlerini benden ayırmadan arkamdaki defteri almak için kollarını belimin yanlarından geçirdi.

Defteri yerine koyduktan sonra tekrar yüzümüzü hizaladı. Aslında boyum kısa değildi. 1.70 boylarında bir kızdım fakat Akay, belli etmese de uzun boyluydu.

"Buraya gelişinle bütün hayatın değişti, bunu şu an küçümseyebilirsin ama öyle. Esen konusuna gelince, zaten dediklerini duymuşsundur ama ben yine de bir daha söyleyeyim,"

Son söylediği şeyden sonra gözlerimi kaçırdım. Fakat o ısrarcıydı, gözlerimi görebilmek için yüzünü daha da yaklaştırdı.

"Buradaki herkes birbirinin canını kendi canından daha çok önemsiyor, aynı şey senin için de geçerli olacak, zamanla."

Sustuğu sırada yüzünü incelemek için zamanım oldu.

Aslında kusursuz bir yüzü yoktu ama bir şekilde güzeldi, insanı bağımlı yapıyor gibiydi, sanki bir yüze değilde bir gökyüzüne bakıyormuş gibi huzur veriyordu. Tamam, bayağı yakışıklıydı.

BEİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin