²¹

723 85 47
                                    

ard arda çalan telefon sesleri ufak bir mırıltı çıkarmasına sebep olmuştu chris'in. neden bilmiyordu ama uyurken bile huzursuz hissediyordu. yaklaşık 100. kez çalan telefona huysuz bakışlarla uzanmış ve telefonu eline aldığı gibi açarak kulağına götürmüştü.

"oh tanrım.. sonunda açtınız"

duyduğu tanıdık sesi algılamakta zorluk çekmişti chris. rüya görüyor olmalıydı. bu ince ses tonu, anca rüyalarında vardı.

"hm?"

uyku sersemliği ile mırıltı çıkarmakla yetinmişti. sabahın bu saatinde rahatsız edilmek hoşuna gitmemişti elbette.

"bay minho ile konuştum. kendisi evinizde olduğunuzu söyledi fakat size ulaşmam gerekiyordu. geçen gün bana verdiğiniz dosyaları imzalamamız ve yarın sabah erkenden teslim etmemiz lazım bu yüzden yola çıktım ve size geliyorum."

duyduğu cümlenin netliği ve asla beklemediği bir şekilde ilerlemesi ile kapalı gözleri anında açılmıştı chris'in.

"ne? nasıl yani?"

"saat 16.30'a geliyor bu yüzden birçok çalışanınız ve asistanınız çoktan işten çıktı. önce asistanınız ile konuştum fakat ailesi ile ilgili bir sorun çıkmış bu yüzden dosyayı size benim getirmem gerekiyor."

"anlıyorum.. neredesin peki şuan?"

"aslında, tam olarak kapınızın önündeyim."

duyduğu cümleye tepki vermeden anında yerinden sıçramıştı chris. saate baktığında cidden akşam olduğunu görmüştü. hemen camın karşısına geçerek perdenin arkasından kapıya bakmıştı. cidden felix kapıda onu bekliyordu.

"size sabahtan beri ulaşmaya çalışıyorum ve yola çıktığımdan beri de arıyorum ama sanırım müsait değildiniz."

"evet, öyle oldu biraz. her neyse bekle orada hemen geliyorum"

diyerek telefonu kapatmıştı chris. şuan bütün olanlar şaka mıydı? dün gecenin getirisi ile başı felaket derecede ağrıyordu ve midesi yanıyordu. üstelik dün neler olmuştu? en son minho ile içtikleri mekanda konuştuğunu hatırlıyordu fakat şuan evdeydi.

aynadan kendisine baktığında üstünde hala dün ki kıyafetleri olduğunu gördü. tişörtünü burnuna götürdüğünde ise yoğun alkol kokusu burnuna gelmişti. ne vardı duş alacak vakti olsaydı?

hızlıca üzerindekileri çıkartmış, dolabından siyah bir tişört ve siyah bir pantalon almıştı. komidinin üzerinden aldığı parfümü boynuna ve vücudunun birkaç yerine sıkarak hızlıca üzerini giyinerek kapıya ilerletmişti.

üzerindeki tişörtü düzelterek kapıyı açtığında bütün ihtişamı ile felix karşısında duruyordu. hala ilk gün ki gibi güzeldi. ilk gün ki gibi parlıyordu. ufak bir iç çektikten sonra içeri geçmesini işaret etmişti.

"gelsene."

başıyla onay veren felix ise elindeki dosyaları düzelterek içeri girmişti. nereye gideceğini bilmediği için pek de kendinden emin olmayan adımlarla ilerliyordu ki chris ona yetişmiş ve onu salona yönetlmişti.

burası da tıpkı iş yerleri gibi döşenmişti. tek farkı buradaki ağırlık koyu renklerdeydi. gözlerini etrafta çaktırmadan gezdirerek ilerlemeye devam etmiş ve tam koltuğun orada durmuştu felix. sonrasında boynuna taktığı çantasını çıkartarak kenara bırakmıştı.

gözleri chris'in gözlerini bulduğunda başını ovuşturduğunu fark etmişti. yoksa hasta mıydı?

"iyi misiniz bay bang?"

literature // chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin