Eda üstünü başını düzelttikten sonra çantasından el aynasını çıkardı. Önce saçlarını düzeltti ve sonra da rujunu düzeltti. Serkan da üstünü başını düzeltmiş koltuğun kenarına yaslanmış Eda'yı bekliyordu. Eda aynayı çantasına koydu ve ceketini almak için koltuğa uzandı.
"Çıkalım mı"
"Çıkalım. Umarım dediğin gibi kimse yoktur Serkan aksi takdirde dünyanın diğer ucuna taşınacağım"
"Beraber taşınırız. Hadi çıkalım"
Eda, Serkan'ın umursamazlığına göz devirdi.
"Çıkalım"
Aşağı indiklerinde Eda dikkatlice etrafa bakındı ve dinledi. Anlaşılan kimse yoktu. Serkan'ın arabasına bindiler ve eve doğru yola çıktılar. Serkan'ın evinin olduğu alana geldiklerinde arabayı park ettiler ve eve doğru yürümeye başladılar.
"Aç mıyız"
"Hem de nasııl!"
"Hızlıca bir şeyler yapalım o zaman. Ne istersiniz Eda hanım"
"Makarna, köfte ve salata"
"Köfte ve salata. Okey, okey. Makarnayı sadece sen yersin ama"
"Yaa Serkan biraz yesen ölmezsin"
"Hayır Eda"
"Serkaan"
Serkan durdu ve Eda'yı kollarına arasına aldı.
"Konu tartışmaya açık değil sevgilim"
"Amaa"
"Anlaştık mı?" diyip Eda'nın dudağının kenarına bir öpücük kondurdu.
"Pekii"
Her ne kadar öyle dese de Serkan'a yedirmeyi kafasına koymuştu.
"Ayy"
"Ne oldu"
"Patates de yapalım"
"Patates mi?"
"Eveet. Ben çok severim"
"Bilmiyorum Eda. Patates çok yağlı, sağlıksız gelebilir"
"Yaa! Benim sağlığım seni ilgilendirmiyor. Hem ben patates yemezsem çok üzülürüm"
"Edaa, üzülmeni istemiyorum. Biraz yaparız ama yine de sağlıklı olduğunu düşünmüyorum"
"Tamam sen kendi sağlığına dikkat et Serkan Bolat. Hem benim sağlığım beni ilgilendirir. Ben patateslerimle çok mutluyum"
Eve gelmişlerdi. Serkan duraksadı. Serkan'ın duraksadığını gören Eda dönüp Serkan'ın yanına yaklaştı.
"Aşkım, noldu?"
"Sağlığının beni ilgilendirmediğini düşündürten ne Eda?"
"Kendi sağlığım olması?"
"Eda, saçmalıyorsun. Farkında mısın sevgiliyiz biz"
"Yani? Ne yediğime karışabileceğin anlamına mı geliyor bu?"
"Tabii ki hayır Eda. Onu demiyorum"
"Ne diyorsun"
"Seni seviyorum"
"Birbirimizi sevmemizin patatesle ne alakası var. Sevgilim nasıl bir edebiyat yaptında aşkla patatesi birbirine bağladın"
"Eda seni seviyorum ve seni önemsiyorum. Sağlığın tabii ki beni ilgilendirir ve benim için önemli. Sana bir şey olmasını istemem"
Eda'nın anlam veremeyen yüz ifadesi yumuşamış ve tatlı bir hal almıştı. Serkan'ın yüzünü okşayıp konuştu;
"Öyle miymiş"
"Öyle. Ayrıca ben görüyorum sen çok patates yiyorsun. Şuan olmayabilir ama uzun vadede sağlığına iyi gelmeyebilir. Ve dediğim gibi sana bir şey olmasını istemiyorum"
"Sen gerçekten bir hastalık hastasısın Serkan Bolat"
Serkan göz devirip sahte ve "Ahh Eda ah" der gibi bir gülüş yaptı.
"Sen böyle sevdin"
"Hıhım sevdim"
"O ne demek şimdi? Sevmedin mi?"
"Yoo. Sevdim, seviyorum ve hep seveceğim"
"Sıkılmayasın benden"
"Asla. Sonsuza kadar yaşasam yine sıkılmam senden"
İkisi de gülümsediler.
"İşte bunu demeyecektin Eda Yıldız. Şimdi ömrün boyunca bana takılı kaldın. Asla seni bırakmayacağımı önden söyleyeyim"
"Hiç sıkıntı değil biliyor musun?"
"Allah Allah"
"Allah Allah"
Eda, burnunu Serkan'ın burnuna sürttü. Gülümsüyorlardı. Kısa ve tatlı bir öpüşmenin ardından Serkan konuşmaya başladı:
"Seyfi'ye mesaj atayım da makarna alsın"
"Makarnan yok mu Serkan?"
"Yemiyorum Eda"
"Doğru, unutmuşum. Bazen Serkan Bolat'la olduğumu unutuyorum sanırım"
"Ne olduğunu unutuyorsun"
"Şey. Hadi yaa açım ben!"
"Tamam güzelim doyuracağız seni söz. Ama önce cevabımı alayım"
"Ne cevabı"
"Şey? Şey ne Eda kaç yaşındayız?"
Eda, anlam veremediği bir şekilde bazen Serkan'dan utanıyordu. Yere, göğe bakmaya başladı, hafifçe kızarmıştı.
"Ciddi misin Eda?"
Serkan, mutfak barına yaslanan Eda'ya yaklaşıp ellerini arkasından sarıp bara koydu. Kulağına eğilip:
"Utanıyor musun yoksa sen benden?"
"Belki? Biraz"
Serkan, Eda'nın gözlerinin içine bakmaya başladı. Eda ise havaya bakmaya devam ediyordu.
"Neden?"
"Bilmiyorum"
Serkan bıyık altından gülümsüyordu. İçinden "Zamanla geçer herhalde" diye düşündü ve konuyu kapama kararı aldı. Eda'dan uzaklaşıp telefonunu aldı ve Seyfi'ye mesaj attı.
"Seyfi getirene kadar oturma odasına mı geçsek?"
"Ben de onu diyecektim ya. Hava çok soğuk oldu"
Eda yaslandığı yerden doğruldu ve Serkan da yanına geldi. Kolunu, Eda'nın arkasından omzuna doğru attı ve kendisine yaklaştırdı.
"Öyle mi oldu"
"Evet, brr. Buz gibi!"
Gülüşe öpüşe oturma odasına gelmişlerdi.
"Bekle geliyorum hemen"
Eda oturdu ve az sonra Serkan elinde küçük bir battaniye ile geldi. O da oturup Eda'yı kollarına arasına alıp sarıldı ve örttü.
"Isıyı da arttırdım, ısınır şimdi"
"Ve birazdan içerisi çöle döner..."
"O nereden çıktı şimdi?"
"Hastalık hastası sevgilim "Aa üşümüş kesin ölür şimdi. Allah ne verdiyse açayım sıcağı" diye düşünmüş olabilir diye düşündüm"
"Tam öyle demedim ama... Hem abartıyorsun o kadar açmadım"
"Umarım aşkım"
Hafif uzanır pozisyonda duruyorlardı. Arada birbirlerini yanaktan, dudaktan veya dudak kenarından öpüyor sarılmalarını daha da sıkılaştırıyorlardı.
"Olmadı böyle ya, uykum geldi şimdi de benim"
"Bebek gibisin Eda. Bir acıkıyorsun bir uykun geliyor. Birini bitirmeden başka bir şey istiyorsun"
"Başlamadığımız bir şeyi neden bitirmeyi bekleyelim"
"Onca kitap okudum bu kadar derin düşündürten bir cümle görmedim 31 yıllık hayatımda"
"Adama bak ya bütün hayatını aldı gidiyor. Sevgilim 1 yaşından beri mi okuyorsun"
"Dinliyordum kitapları"
"İnternet var mıydı o zaman"
"Teşekkür ederim yaşıma olan iltifatların için güzelim. Hayır yoktu. Bakıcım okuyordu"
"Haa anladıım. Hem niye öyle dedin bir şey demedim ya"
"Sanki sen 1 yaşındayken vardı"
"E vardı"
"Ben 2/3 yaşlarımdaydım ilk geldiğinde ya 92 ya da 93'te bağlanmış olması gerekiyor ilk internetin... Türkiye'de"
"Serkan sen kaçlıydın"
"Sen kaçlıydın asıl"
"Biz birbirimizin yaşını mı bilmiyoruz"
"Doğum gününü biliyorum ama yıldan emin değilim"
"Ben de. E çok saçma neden bilmiyoruz"
"Hiçbir fikrim yok. Gerçi durup dururken soracak değildik ya"
"Evet, saçma olurdu. Ya pardon sen ne zaman doğmuştun ya? Ne alaka ya? Ne bileyim ya?"
"Kendi kendine konuşmayı bırakır mısın bebeğim"
"Komedi yapıyorum burada dediğine bak yaa! Kaynadı yine, kaçlıyız biz?"
"90'lıyım ben"
"Aa. Var mı o kadar ya?"
"Bu nasıl bir tepki Eda, sen kaçlı sanıyordun?"
"Ne bileyim ya doğru 31 yaşındasın sen"
"Doğum günümü kutlamıştın nasıl bilmiyorsun"
"Ne bileyim ya, kaça girdin sen şimdi diye mi sorsaydım"
"Eh sen de haklısın. Öyle bir tepki verdiğine göre sen kaçlı olabilirsin en fazla ya"
"Tahmin et"
"Tepkinden dolayı abartıyor olabilirim ama 2000 falan?"
"Abart Serkan! Üniversite 3 müyüm ben ya? Son senemdeydim hani Serkan öyle tanıştık sayılır"
"Evette kaç yaşında başladığını bilmiyorum ki"
"Tamam devam et"
"Yakın mı uzak mı"
"Ne denir ki? Eh"
"95"
"Cık"
"96?"
"Hayıır"
"97?"
"Evet"
"23 yaşında mısın Eda sen?"
"Olamaz mı"
"91'den sonra insanlar doğmayı bıraktı sanıyordum"
"Tabii canım. Ben aslında yokum"
"Allah Allah"
"Tabii sen ne diyorsun, tamamen kafanda kurdun beni"
"Anlarız şimdi"
diyip, Eda'yı gıdıklamaya başladı.
"Yaa! Serkaan"
"Kafamda kursam bu kadar gerçekçi olmaz ki"
"Yaa! Tamam, gerçeğim. Ağlama"
Gülüşüyorlardı. Sonunda Serkan gıdıklamayı bıraktı ve Eda'ya sıkıca sarıldı. Eda kısacık bir öpücük kondurdu Serkan'ın dudağının kenarına.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
risroin
FanfictionRisroin; Rising - Drowning - "Hayatımda olman ne büyük şans" "Öyle mi?"