Bölüm 22 / Ogeday

3.3K 105 31
                                    

Yine Oge'nin ağzından bir bölüm. Yarın YKS olduğu için bölümü bugün attım ama sonraki bölüm haftaya cumartesi gelecek. Bölümde uzun süredir beklediğiniz smut var, rahatsız olanlar okumayıp geçebilir. Keyifli okumalar, oy vermeyi ve bol bol yorum yazmayı unutmayın aşklarımm 💗💋

 Keyifli okumalar, oy vermeyi ve bol bol yorum yazmayı unutmayın aşklarımm 💗💋

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nisa temiz bir şeyler giymek için evine gitmek istemişti. Ardından bir şeyler yiyip, akşam dokuz gibi Adnan ve Anıl da buraya gelecekleri ve birlikte Barış piçinin evine gidecektik. Her şeyi düşünmüştük, bizi camdan görür, arabayı tanır falan diye bir sokak arkaya park edecektik. Nisa'nın yürüyerek geldiğini görüp de sorarsa, ona bile bir yalanımız vardı.

Şimdi ise Nisa'nın mutfağında pilav yapmakla meşguldüm. Buzlukta tavuk olduğunu söylemişti, onu da çıkarmıştım. Biraz çözündükten sonra onu da pişirecek ve bize mükellef bir sofra hazırlayacaktım. Nisa'nın orada acıkıp da o piçin yaptığı makarnadan yemesini istemiyordum. Kim bilir içine ne katarak yapacaktı? Sevgisini katmayacağı kesindi çünkü sevgi namına bir şey yoktu onda.

İnsan sevdiği insana bu kadar acı çektirir miydi? Onun her hareketini takip edebilmek için evine gizli kamera yerleştirmek neydi ya? Bu gece o kameraları götüne sokacaktım ama onun, görecekti o. Kendini ne sanıyordu? Kızın erkek arkadaşı olması, hayatını yönetebileceği anlamına gelmiyordu. Böyle bir şeyi kendi babasının yapması bile doğru olmazken Barış hangi vasıfla böyle iğrenç bir şey yapabiliyordu? Bir de o habersiz görüntüleri yaymakla tehdit ediyordu güya aşkından ölüp bittiği kızı.

Aşk bu değildi. Barış'ın bahsettiğinin aşkla uzaktan yakından bir alakası yoktu. Bir kere eğer birini severseniz, onun acı çekmemesi için her şeyi yapardınız. Kendiniz ona acı çektirmeyi bırakın, ona bir şey olmasın da bana olsun düşüncesinde olurdunuz. Ben öyleydim. Nisa'ya bir şey olacağına bana bin şey olsundu. Yeter ki onun o gülünce yok olan Japon gözlerinden tek bir yaş bile akmasındı.

Nisa demişken, o da ben muftağa girmişken duşa girip günün yorgunluğunu üzerinden atmak istemişti. Aşk mı diyordum? Evet aşk, adı Nisa desem çok mu klişe olurduk? Nisa ile ben klişe olmaktan çok uzak, bir o kadar da yakındık sanırım.

Nisa'nın o güzel gözlerine baktıkça bakasım geliyordu. Bütün gün, bıkmadan ve usanmadan onu izleyebilirdim. Gün içinde yaptığı hareketler, söylediği şarkılar, kısacası her şeyi çok hoşuma gidiyordu. Kusurları yoktu diyemezdim ama onlar da Nisa'yı Nisa yapan şeylerdendi ve o kusurlarıyla da mükemmel biriydi. 

Bu şehrin bozuk yankısında hep onu arıyordum.

Düşüncelerime kendi kendime gülümserken yanağımdan öpülmesiyle kıkırdadım. Arkamdan yaklaşıp beni korkutmayı düşünüp sonradan vazgeçmiş olmalıydı. Zaten başarılı olamazdı muhtemelen. 

"Ay muhteşem kokular geliyor! Bu mutfak bir sen bir de Makbule gelince bayram ediyor," dedi kıkırdayarak ve tezgahın üstüne çıkıp yan tarafıma oturdu.

uzak yol. | ognisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin