twenty one

218 33 0
                                    

Roseanne, hastaneden ayrılıp nihayet bahçeye vardığında sırtında hissettiği bakışlarla adımları durdu. Topuklularını eline aldığından taşlar ayaklarına batıyordu ama bunu sorun edecek kadar modunda sayılmazdı.
Arkasını döndü, biraz ilerisinde dikilmekte olan asistanı Jungkook'u kısa bir süre izledi. Ama bu kısacık zaman dilimi asır gibi geldi.
"Beni mi takip ediyorsun?" diye sordu ilgili ifadesi eşliğinde. Az önce kafeteryada tüm odağını kız arkadaşına vermiş gibi görünüyordu oysa, patronunun kendisini gördüğünü ne ara fark etmişti?

Jungkook, Roseanne'in donuk ifadesinde takılı kaldığından tek kelime etmeye yeltenmedi.
Terk edilmeye mahkum bir adayı andıran gözlerinde pervasız öfkesinden eser yoktu şimdi. Bu bilinmezliğe denkti, patronu ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Kendi kazdığı bataklığında hapisti, orada yaşamak kâbusu haline gelmişti ama çıkmaya gayret etmesi için de bir sebebi yoktu. Uğruna savaşacağı kimse yoktu, akli dengesini yitiren ablası bile tanıyamıyordu artık onu. Herkesi kendisinden uzaklaştıran yine kendisiydi, bu onun kendini cezalandırma şekliydi.

"Bir şey mi var?" diye sordu Roseanne, bir an için umudun yeşerdiği bilinçaltında bambaşka bir kurgu tasarladı. Yersiz beklentilere kapıldığına kanaat getirdiğinde ise Jungkook'un yalnızca asistanı olduğunu anımsadı.
"Evet."

Kaşının patlamış olduğunu yeni fark ediyordu, yara taze değildi oysa. Babası ona yine mi vurmuştu?
Roseanne kaşları çatık bir hal aldığında anlatmasını isteyecekken vazgeçti. Kız arkadaşı zaten ilgilenmiş olmalıydı ama pansuman dahi yapmamıştı.
"Patron," dedi, Roseanne ise devam etmesini bekledi.
"Bugün için düzenlenen yönetim kurulu toplantısına katılamadığından Hyeri ile konuştum. Bulldog'un yeni ortaklığı için Sakura ile görüşülmüş, şirketin hisse senetlerinin gidişatı değerlendirilip Hyeri'nin dediğine göre çalışanların çoğunlukla lehine olacak şekilde kararlar alınmış. Detayları Bulldog'da anlatacağını söyledi, henüz bu kadarını öğrenebildim. Ayrıca mirasçıların arasındaki buzları eritmek amaçlı bir parti düzenlenmesi kararlaştırılmış. Bilgin olması gerektiğini düşündüm."
Roseanne, Jungkook'u sonuna kadar dikkatle dinledi, ifadesiz bakışları donukluğunu yitirmedi.
Tüm bunlar ilgisini çekmişe benzemiyordu.

Kısa süreli bir sessizlik nüksettiğinde Roseanne bahçeye ekili olan sardunyaları inceledi.
Yakınında duyulan ani fren sesi ile refleksle omzunun üzerinden yakınlarında duran araca dikkat kesildi, Jungkook da patronunun hemen arkasında duran Bugatti'ye baktı.
Siyah arabanın camı indi, direksiyonun başında güneş gözlüklerini çıkarmaksızın Roseanne'e bakan Minho arsızca tebessüm etti.
Bulldog'un gözde mirasçılarından oluşu onun tek vasfı sayılırdı.

"Bulldog'dan ayağına kadar geldim, seninle işimiz var gibi görünüyor. Atla haydi." dedi, Roseanne duraksadı. Bulldog'un mirasçıları menfaatleri dışında hamle yapmaya yabancıydı, Roseanne elbette bu teklifin ardında bir iyi niyet aramadı.
"Pekâlâ," dedi. Kabul etmesinin herhangi bir sebebi yoktu, yalnızca içinden gelmişti.
Jungkook'a bakmaksızın şoför koltuğunun yanına adımladı. Jungkook ise patronunu dikkatle izledi.
Roseanne koltuğa yerleşti, kapıyı kapattığı an Minho gaza yüklendi ve Bugatti son sürat öne atıldı.

Bahçeden çıkarken Roseanne aynadan ardında bıraktığı Jungkook'a baktı.
Omuzları çökmüştü, gidişi onu üzmüşe benziyordu.
Jungkook görüş açısından çıktığında omzunun üzerinden Minho'ya baktı.
"Nereye gidiyoruz?"
"İşle ilgili değil, seni tanıştırmam gereken biri var."
Roseanne kaşlarını çattı, kimden bahsettiğine dair bir fikri yoktu.

Yolun geri kalanı boyunca tek kelime etmedi, söz konusu Minho ve beklenmedik hamleleri olduğunda Roseanne sessiz kalmaktan yanaydı.
Şüpheyle kısılan gözleri onun direksiyonu tutan eline kaydı.
Parmak eklemlerindeki kan elbette radarından kaçmış değildi, birileriyle kavga etmişe benziyordu ve bu fırtına öncesi dinginliği hayra alamet görünmüyordu.

about my new assistant: mr. jeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin