Ahşap masada gelişigüzel ritim tutan parmakları Ruby Bar'daki klasik müziğe eşlik ettiği esnada başını gömdüğü masadan kaldırmadı.
Boşta kalan eliyle kendisini sıkboğaz eden kravatını genişletti, buna alışması zaman alacaktı.
"İşte, Bulldog'un gözde varisi Jeon Jungkook için hazırladığım özel karışım nihayet burada. Dikkat et, uğursuzluğum ayaküstü sana da bulaşmasın. Kötü şansa inandığını varsayarak önceden temkinli olman konusunda seni uyarıyorum sadece."Jungkook başını nihayet kaldırdı ve önüne konulan mavi renkteki sıvıya baktı.
Ardından Ruby Jane'e çevrilen gözleri şüpheyle kısık bir hal aldı.
"Büyü yapmadın, değil mi?"
"Bana o kadar mı güvenmiyorsun? Yoksa gözünde iflah olmaz tekinsiz bir büyücü müyüm?"
Jungkook garipsediği içecekten bir yudum almadan önce yarım yamalak tebessüm etti.
"Sadece patronumdan böyle öğrendim. Kendisine bile güvenmezdi. Aklından geçenleri, bir sonraki hamlesini, düşmanlarını... Hepsini kendine saklardı çünkü güvenmek nedir bilmezdi. Söz vermeyi de bilmezdi ya da bilmezden gelirdi. Tutacağına dair kendine güveni yoktu çünkü."Ruby Jane'in dikkatli bakışları onun ifadesini uzunca bir süre radarına kıstırmış gibi odağından şaşmak bilmedi.
"Artık sen de Bulldog varislerinden birisin, unuttun mu? Eski patronunu unutman gerekecek."
Jungkook iç geçirerek yüzünü ovaladı, günlerdir uykusuz olduğundan dikkatini toparlamak iki misli zorlaşıyordu haliyle."Bulldog'u bertaraf etmem için yardımına ihtiyacım olabilir, sonra Sakura'ya döneceğim. Bu işine gelir sanıyorum."
Ruby Jane ona bakmaksızın kadehleri leke kalmayacak şekilde silmeyi sürdürdü. Sakura'ya ait obsesif bir asistanın gözlem yapmak için gözüyle bakması gerekmezdi. En yakınındakini dahi görebilmesi için aklını okuması şarttı.
"Sakura'da işler böyle yürüyor demek." dedi Jungkook Ruby Jane'in gizemli tavırlarına ayak uydurarak.
"Sessizliğini sevmedim."
Kadehi kavrayan eli durdu, onca temizlik malzemesi yüzünden egzamadan muzdarip derisine şaşmamalıydı.
Jungkook kaşımaktan yara ettiği bileklerinden kaçırdığı bakışlarını yüzüne çevirdi.
"Sana yardım ederim ama bir şartla."Jungkook afalladı, Ruby Jane koşulsuz anlaşma yapmazdı.
"Kravatını düzgün bağlamayı öğren." dedi, çatık kaşları eşliğinde OKB'sini tetikleyen kravatını işaret etti.
Jungkook afallamışlığından sıyrılabildiğinde biçimsiz kravatını düzeltti.
"Daha iyi mi?"
Ruby Jane dilini şaklattı.
"Seninle arkadaş olduğum gün aklımdan ne geçiyordu ki?"
Klasik müzik değişti, yerini slow bir parçaya devrettiği esnada pek de işlek olmayan mekandaki müşteri sayısı hep olduğu gibi bir elin parmak sayısını anca geçiyordu.Jungkook yanındaki bar taburesine oturan çelimsiz kıza baktı.
Çantasını ahşap masaya bırakırken ifadesindeki hayal kırıklığıyla harmanlanan tükenmişlik zirvede yerini alalı çok oluyor gibiydi.
Telefonunu çıkardı, karşısına çıkan ilk numaraya basıp kulağına götürdü."Annem nasıl?" diye sordu küt saçlı ufak tefek görünen kız.
Bir süre karşı tarafı dinledi, gözlerindeki ışık gitgide söndü.
"Tedavisi için istediğiniz meblağ çok büyük, önce bir iş bulmalıyım Bay Lee. Biraz zaman verin lütfen."
Aldığı geri dönüt olumsuz olacak ki yüzü düştü, telefonu kapatıp bir hışım masaya bıraktı.
Ruby Jane göz ucuyla izlediği Jungkook'un ne yapacağını dikkatle bekledi.Jungkook'un yanındaki kıza çevrilen gözleri parladı, onda kendini görmüş gibi ilgiliydi.
Bulldog'a geliş sebebini bir başkasından duyuyor oluşu dejavu hissiyle sarsılmasına yol açtı.
"Asistanım olarak çalışmak ister misin? Paraya ihtiyacın olduğunu söyledin."
Ani teklifi karşısında kendisine çevrilen donuk bakışlar bir süre neyden bahsettiğini idrak etmeye çabalar gibi boş boş baktı.
"Annemin tedavi masrafları için paraya ihtiyacım vardı, yakın bir dostum Bulldog'da iyi para olduğunu söyleyerek aklımı çelmişti, şimdi ise patronumun koltuğunu devraldım."
Ruby Jane kimse görmese bile hayal meyal tebessüm etti.Jungkook onun ikna olmamış bakışlarına karşılık ceketinin iç cebinden çıkardığı kartvizitini masaya koydu, önüne itmekte gecikmedi.
"Eğer teklifimi kabul edersen Bulldog'da olacağım. Şimdi ziyaret etmem gereken biri var, onu hayal kırıklığına uğratmak için cesaretim yoktu, toplayana kadar beklemesi gerekti." dedi, tabureden indi.Görüşü net değildi artık, bir şeyler Roseanne'in yokluğunda hep eksikti.
Jaehyun ve Somi'nin de aniden ortadan kayboluşu beklenmedikti, Bulldog'da yapayalnızdı, patronu kadar usta bir gözlemci olması için çok yol katetmesi gerekiyordu belki.
Okların ucu kendisine döndüğünden beri huzursuzdu, boğuluyor hissiyatı katlanılmazdı.Tezgahın ardındaki Ruby Jane'e baktı.
"Patronumu özlüyorum. Bununla nasıl baş edebileceğimi bilmiyorum. Bana yardım eder misin?".
Bahçe gayet sakindi.
Hastalar nefes almak için ve gökyüzüne bakabilmek için çıktıkları bahçede mutluydu. Sahi huzurun bir başka tanımı da bu muydu?
Güneş öyle güzel parlıyordu ki, Jungkook gökyüzüne bakmadan edemedi.
Masmavi bulutların görkemli güneşle olan ahengi paha biçilemezdi.
Patronunun yerine de baktığı gökyüzünün cezbedici aurası durup kendisine düşünmek için vakit tanıyanları mest etmeye yeterdi.Gözüne ilişen yandan profil ona tanıdık bir simayı anımsattı. Patronuyla ablasının benzerliğini ilk kez fark ediyordu.
Adımlarına komut verebildiğinde bankta yalnız başına oturan Alice'in yanı başında dikildi, ifadesine daha yakından tanık olduğunda ise buruk tebessümü yüzünde dondu.
Gözlerinin beyazı kıpkırmızıydı, günlerdir gözyaşı döktüğü aşikardı.
Derbeder görünüyordu, tek yaptığı oturmak ve boşluğu izlemekti.
"Alice," dedi.
Hatırlıyor muydu?
Alice'in Jungkook'a çevrilen bakışlarında artık o bilinçaltında kurguladığı uyduruk senaryolara körü körüne inanan küçük bir kız çocuğunun hayat dolu sevincine dair iz yoktu.
"Kardeşim nerede?" diye sordu, çatallanan ses tonu pişmanlığı misliyle hazmetmiş gibi buruktu.
Jungkook diyecek söz bulamadı, nutku tutulmuş gibi gözlerini yumdu."Doktor her şeyi anlattı. Keşke hiç bilmeseydim. Kardeşim onu tanıyamadığım için benden nefret etmiştir..."
dedi, elleri dağınık siyah saçlarını çekiştirdi.
Jungkook onun bileklerini yakalayarak engel olmaya çalıştı.
"Patron senden hiç nefret etmedi, inan bana."
Alice durulduğunda burnunu çekti.
"Ona iyi baktın mı?"
Jungkook bu buruk soruya karşılık titrek bir nefes verdi, bankın boş tarafına hemen yanına oturdu.
Bir süre sessiz kaldı, eli durmadan genişlettiği kravatına gitti."O bana baktı desek daha doğru olur. Bana, kuzeniniz Somi'ye, Jaehyun'a. İyi olduğumuzdan emin olmak ister gibiydi, belli etmese bile. İncecik ipleri vardı, tutunmamız için bize verdi. Kar yağarken nasıl baktığını gördüm, sanki kar gözlerinin içine yağıyor gibiydi. Bakışları soğuktu ama kış mevsimine olan sevgisinden midir aynı anda sıcacıktı. Sevgiye hiç rastlamadım, doğasında vardı belki de. Sevgisizlik değil, başı sıkıştığında maskelerini kuşanması. Kimseye güvenemediğindendi bu da."
Jungkook önünde birleştirdiği ellerine baktı, patronundan her bahsettiğinde boğazındaki yumruyu bu defa yok sayamadı.
Uzağa dalan gözlerinden akan göz yaşının gerçekliği acıydı."Annem iyileşti," dedi omzunun üzerinden Alice'e baktığı esnada.
"Sıra sizde."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
about my new assistant: mr. jeon
Paranormal"Yeni patronun son patronun olmasın istiyorsan onun emirlerinden sakın çıkma."