eleven

526 60 32
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

.

Zamanın akışına yetişmek her yiğidin harcı sayılmazdı. Yalnızca bir geceyarısının bekçilik ettiği ertesi sabah gerçekten de göz açıp kapayıncaya kadar geçebiliyordu nihayetinde.
Günün sonu ise yine hayal kırıklıklarına denk buruk hislere tanık oluyordu her defasında.

Jungkook, yalnızca iki saatlik uykuyla güne pek de güzel başlamış sayılmazdı. Dün geceye dair kafasını allak bulak eden patronunun söylemleri ona iyi gelmiyordu. Bu işi aldığında her defasında bilinçaltına şuursuzca hükmeden tedirgin bakışların sahibi olan patronuna dair bir şey bilmiyordu ve her geçen gün, ona dair olan bildiklerinin üzerine yeni bir tanesi eklenmeye devam ediyordu.

Ellerini ceketinin ceplerine yerleştirdi, önündeki devasa bir malikaneyi andıran evin önünde dikilmeyi kesip zile bastı. Bir süre bekledi. İkinci defa daha basmaya yeltenecekken aralanan kapının ardındaki çehre radarına takılmakta gecikmedi. Bu ifadeyi tanıyordu.

"İyi misin diye bakmaya geldim, patron." Dedi sessizliği dağıtmak adına. Bunun üzerine Roseanne elini kapıdan çekmeksizin şakağını kapıya yasladı, dikkatle izlediği Jungkook'un yüzünü, evinde asılı duran bir tablo olarak resmetmeyi denedi.
"Patron?" Jungkook, huzursuz olmuş gibi duraksadı.
"Dün geceye dair-"
"Dün geceye dair her şeyi hatırlıyorum. Sana kolay kolay sarhoş olmadığımı söylerken dalga geçmiyordum." Dedi Roseanne, tek kaşı hayretle havalandığında gözlerinden bir an için asla sönmeyen öfkesini körükleyen bir hüzün dalgası geçti.

"İçeriye gel." Dedi, geri çekildi. Jungkook tereddüt etse de ağır adımlarla içeriye adımladı ve kapıyı arkadan kapatırken salona adımlayan patronunu izledi. Peşi sıra birkaç adımda şaşalı bir dizayna ev sahipliği yapan salona eşlik eden afili tabloları inceledi.

Roseanne ise tekli koltuğa oturdu, bacak bacak üzerine atarak bir sonraki hamlesini planladı. Jungkook da hemen karşısındaki koltuğa oturduğu esnada etrafı incelemeyi kesti.
"Neden geldin? İşi yeniden mi istiyorsun? Paraya mı ihtiyacın var? Öyleyse hayal kurmaya devam et, asistan. Üzgün olduğumu sanıyorsan yanılıyorsun."
Kısa süreli bir sessizlik nüksetti, sonu yokmuş gibi hissettiren gergin atmosferin beraberinde getirdiği huzursuzluk da cabasıydı.
"O yüzden gelmedim." Dedi Jungkook, sahici olmasını uman Roseanne'in ise bundan şüphesi yoktu. Paraya ihtiyacı olduğunu bilse de ilk hamleyi yapıp tepkisini ölçmek istiyordu.
"Yeni bir iş bakıyorum. Sizi merak ettim. Buraya gelmemin tek sebebi buydu, patron. İyi olduğunuzu öğrendiğime göre de gidebilirim." Dedi, kısaca tebessüm etmeyi denedi ama bunun bakışlarına yansımadığından o kadar emindi ki.

"Alice seni görmek istiyor." Roseanne'in söylemi adımlarının durmasına yol açtı, omzunun üzerinden doğrudan patronuna baktığında ise onun kollarını kavuşturmuş, tek bir duygu kırıntısı dahi barındırmayan gözlerini boşluğa sabitlemiş olduğunu gördü.
"Beni mi?" Dedi Jungkook, ne döndüğüne dair bir fikri yoktu.
Roseanne kısaca iç geçirdi, başını salonun köşesinde duran tozlanmış piyanoya taraf çevirdi. Boğazına bir yumrunun oturduğunu hissetti, bunu söyleyecek olmasından nefret etti. Alice, akıl hastanesinde tedavi gören ve şizofreni tanısı koyulalı çok olmayan ciddi bir hastaydı. Roseanne ise doktorundan aldığı son duyumun ardından keyifsizdi.

about my new assistant: mr. jeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin