two

1.2K 114 4
                                    

Ofisin devasa koridorunda beklemeyi sürdüren Jungkook, bıkkınlıkla başını duvara dayadı, zaman geçmek bilmiyordu. Bugün mülakat günüydü ve ofisten hüsranla ayrılan henüz 8 kişi vardı.
Bıkkınlıkla elini yüzüne siper etti, uykusuzluk sorunu bir zaman sonra katlanılmaz bir baş ağrısıyla çıkageliyordu ve bu berbat bir histi.

Nihayet 9. kişi, tahmin ettiğinin aksine zafer kazanmış bir edayla ofisten çıktığında Jungkook kaşlarını çattı.
"Sonunda, istediği adam benim! Duydunuz mu? Roseanne Park sekreteri olmamı istiyor!" Takım elbisesi ve dik duruşuna tezat çocuksu ifadesiyle Roseanne'in yeni sekreteri alakasız bir şarkı söyleyerek asansöre adımladı.
Geriye kalan bir diğer sekreter adayı bir şeyler homurdanarak pervasız ifadesine denk istikametini değiştirdi ve çok geçmeden koridordan saparak gözden kayboldu.
Şansı olmadığını en başından kabullenmiş gibi görünen Kim Jiwon, mülakat için bekleyen son iki kişiden biriydi. Ve geriye yalnızca işi alamayan Jungkook kalıyordu.

Ofisin aralık olan kapısına baktı, öylece pes edemezdi, bu işi almaktan başka bir alternatifi yoktu ne yazık ki.

Kapıyı tıklatmadan içeriye daldığı an görüşüne giren genç kadının sırtı dönük pozisyonda afili imajını süzdü bir süre. Camekandan Seul'un manzarasını seyretmekte olan Roseanne Park, kimin geldiğine bakmaksızın gümüş işlemeli kadehinden bir yudum aldı.
Jungkook ise kısaca boğazını temizledi, bunun üzerine Roseanne omzunun üzerinden ona taraf bakma gereği duydu. Absürt olmaktan uzak sade makyajıyla hiçbir alakası olmayan şaşalı görünümü onun cazibesine bambaşka bir aura katıyordu.
Şüpheyle kısılan gözleri genç adamı kısaca süzdü.
"Sana girebilirsin dedim mi?" Kaba sorusuna karşılık Jungkook elini gergince ensesine götürdü, tek kelime etmedi. Roseanne ise konuşmayacağına kanaat getirdiği an masasına adımladı, topuklularının parke zeminde bıraktığı tok ses eşliğinde sandalyesine oturdu, kadehi yavaşça masaya bıraktı. Jungkook her hareketini izledi.

"Mülakat için-"
Roseanne kısaca güldü, koltuğunda geriye yaslandı.
Baştan aşağıya süzdüğü onun sükûnetini korumakta ısrarcı oluşuna anlam veremedi. Ardından kıskacına aldığı onun ifadesine dikkat kesildi.
"Eğer kıyafetimden rahatsız olduysan," dedi, aklı tamamen annesinde olduğundan ne giyip geldiğine dikkat etmemişti bile. 
Roseanne, "Eğer fikrimi merak ediyorsan demode." diye kestirip attı, yüzünü buruşturdu ve aşağılayıcı tavrından ödün vermedi.
"Yine de giyim kuşamınla ilgilenmiyorum. Beni huzursuz eden yüzündeki şu ifade, memnuniyetsiz tavrın."
Tepkisini ölçmek üzere yeniden yüzüne baktığı an kahkahayı bastı. Jungkook bunu beklemediğinden kaşları hayretle havalandı, alnını kaşıdı.
"Sadece dalga geçiyordum. Suratıma bir uzaylı olduğumu itiraf etmişim gibi bakmayı keser misin?"
Ani ruh hali değişimleri Jungkook'u ikilemde bıraksa da durumu bozuntuya vermedi.

"Dinle, bu işe ihtiyacım var. Tamam mı? Şirketin üzerinde çalıştığı yazılımlardan ana teması olan interaktif çalışmalara kadar tamamına hakimim." 
Roseanne duraksadı, sandalyede dik oturur pozisyona geçerek dirseklerini masaya yasladı, ahşap kalemlikten aldığı kalemin arkasını dişlediği esnada dikkatle devam etmesini bekledi.
"Kendinden bahset." 

Jungkook usanmışlıkla bakışlarını ona çevirdi ve gözlerini yumdu, kendine zaman tanıdı.
"Ailevi meseleler, tamam mı? Geniş bir hayal gücün var biliyorum, sana dair bazı duyumlar aldım. Bu birkaç skandaldan ibaret değil, ailene dair bile,"
Duraksadı. Roseanne yarım ağız güldü, yaklaşan tehlikenin habercisi olan bu gülüşü Jungkook'un geri adım atmasına yetti.
"Ailemden bahsetmemen senin lehine olur." dedi, kararlı ifadesinden geriye kalan alaycı tavrı da çok geçmeden tuzla buz oldu.

Ardından sandalyede arkasına yaslandı, yüzünü buruşturdu.
"Çok sıkıcısın. Nasıl sekreterim olacaksın? Yüzüme bu aşağılık ifadeyle bakmandan hoşlanmadım." 
Jungkook gergince dudaklarını yaladı, Roseanne Jungkook'un bu hareketiyle alayla burnundan soludu, gerildiğini görmek güzeldi.
"Sadece para için mi buradasın?" diye sordu sakince, Jungkook bu tuzak soru karşısında güldü.
"Cevabını bildiğin sorular sorma. Sence başka bir ihtimal var mı?" 

Roseanne sıkılmış gibi masada duran kadehi kavradı, yüz hatları gerildi, kaşla göz arası masada parçaladığı an dehşete düşen Jungkook yanına gitmeye yeltenecekken vazgeçti. Aklından her ne geçtiğini tahmin edemediği Roseanne Park hakkında fazla bir şey bilmiyordu.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu, Roseanne ise bir an için tereddüt etse de dikkatle eline baktı. Bileğine dohru akan kanın izlediği yolu takip ederken, "Bu en sevdiğim kadehti ve özel yapımdı," dedi.
"Bu kadehin aynısını bulup getirmeni istesem, sana muhtemelen aptalca gelen bu isteğimi hiçe sayar mıydın?"
Jungkook ciddi olup olmadığını anlamaya çalışmakla meşguldü. Mantığı körelmiş gibiydi, bunun mantıklı başka açıklaması yoktu nihayetinde.
"Yoksa benim için böbreğin karşılığında dahi satın alamayacağın bu kadehten bir tane çalar mıydın? Dürüst olmanı yeğlerim."
Dikkatle ifadesine kilitlendiği esnada Jungkook tepkisiz kaldı, bakışları eline kaydı.

"Eline derhal pansuman yapman gerekiyor." 
Roseanne kaşlarını çattı.
"Cevap ver." 
"Çalmazdım."
Roseanne kısaca iç geçirdi, ciddiyetinden sıyrılmayı denedi.
Jungkook ise onu izlemeyi sürdürdüğü müddet boyunca gerildiğini hisseti, elinin gergince ensesine gitmesinin peşi sıra daha iyi bir hamle yapmadan işi alamayacağına kanaat getirmesi çok sürmedi.
"Ama daha çok seveceğin gümüş işlemeli başka bir tane bulabilirdim. Paraya ihtiyacın yok nasılsa." 
Roseanne duraksadı, bir an için nabzının ritmi değişti ve peşi sıra Jungkook'a asır gibi gelen zaman diliminde dudağı alayla karışık muzip bir ifadeyle kıvrıldı.
"İşe alındın." 

about my new assistant: mr. jeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin