|Düzenlendi|
Saat sekizde uyandım, camdan gelen Yiğit'in sesleri sayesinde. Camı açtım ve ona baktım.
''Hadi giyin prenses!''
''Bağırmasana. Cenk uyanacak.''
Ağzına fermuar çeker gibi yaptı. Cenk uyanırsa asla Yiğit'le gidemezdim. Beni bırakmazdı hatta tehdit bile ederdi. Üstüme askılı tişörtle kısa bir şort giyip bahçeye çıktım. Yiğit bana pis pis baktığında yüzümü buruşturdum.
''Ne var?'' dedim ve kaşlarımı kaldırdım.
''Git üstünü değiştir. Çabuk.''
''Delirdin mi sen? Cenk uyanacak ve benim giyinmem yarım saat. Şansını zorlama ve yürü Yiğit.''
Onu delirtmeye bayılıyordum. Kızınca çok tatlı oluyordu. Masmavi gözleri siyahlaşıyor ve bu beyaz saçlarıyla çok güzel uyum sağlıyordu.
Aniden telefonum çaldığında sıçradım ve telefona baktım. İşi düşünce beni arayan kuzenim arıyordu.
''Efendim beni aramayı akıl eden kuzenim?''
''Naber güzellik?''
''İyiyim sen nasılsın? Seni hiç özlemedim. Hami her gün arıyorsun ya.''
"Vallahi unutuyorum bak. Yoksa ararım."
"Hıhı. Sen nasılın?"
''İyiyim hatta süperim." Yiğit'e baktığımda arkamda bir yere bakıyordu."Bence sen de mükemmelsindir," deyip kapattığında telefona bakakaldım.
"Öyle değil mi Hayal?"
Telefonun kapalı olup olmadığını kontrol ettim. Telefon kapalıydı, ama ben Mert'in sesini duyuyordum.
Delirdim ben.
"Pişt, Hayal?"
Arkama döndüğümde neden Mert'in sesini duyduğumu anladım ve ağzımdan korku yüzünden çıkan bir çığlık kaçtı. Önce sarıldık, sonra geri çekildim. Yiğit'e baktığımda çatık kaşlarıyla bize bakıyordu.
Belki Yiğit'e Mert'in kuzenim olduğunu söylememiş olabilirdim.
Tam olayı anlatacaktım ki geç kaldığımı fark ettim. İkisi de ciddileşip birbirine ölümcü bakışlar atmakla meşgullerdi. Yalandan öksürüp üstümü başımı düzelttim. Mert bana bakmadan konuşuyordu.
''Kim bu Hayal?'' dedi ifadesiz bir sesle.
''O şey..''
Ben bunu Mert'e nasıl açıklayacağımı düşünürken Yiğit benden önce davrandı.
''Ben sevgilisiyim. Sen kimsin?''
Yiğit Mert'e yaklaştığında onu durdurdum. Mert'in mavi gözleri simsiyah olmuştu. Yiğit'in yakasına yapıştığında elim refleks olarak onun kolunu tuttu.
''Mert yapma lütfen," dedim yalvaran bir tonda.
''Ben kimim biliyor musun?!''
Mert Yiğit'in boğazını tutuyordu. İkisini karşılaştırırsak Mert Yiğit'ten katlarca güçlüydü. Mert'i katil olma yolundan döndüren bendim. Ama sanırım şu an döndüremeyecektim.
''O benim kuzenim Yiğit.''
Yiğit bana bakarken ikisi arasında bir konuşma geçti.
''Kuzenin mi?''
''He lan kuzeni. Hayatımda bir tek o var lan benim! Onun için canını verebilecek kuzeni!"
''Çek şu elini," dedi sakince.
''Bir dahakine kime bulaştığına ve laflarına dikkat et.''
Mert onu ittirdi ve elini çekti. Yiğit boğazını tutuyordu. Mert yanıma geldi. Gözleri maviye dönmüştü. Bu çocuklar her türlü yakışıklıydı lan. Yerim ki. Öhöm öhöm neyse.
''Ben okula gidiyorum Yiğit. Sonra gideriz nereye gideceksek."
Yiğir hafifçe başını salladığında Mert'e döndüm. Yüzü ifadesizdi.
''Bende geliyorum seninle okula," dedi itiraz istemez bir tonda.
''Okula mı?" dedim aniden. "Peki.''
Yiğit'e bakmadan okula doğru yol aldık.
***
Gözümü Mert'ten ayırmıyordum.
''Fazla bakma güzellik gözlerin kamaşır. Şu sevgili meselesini konuşacağız.''
Göz devirip yürümeye devam ettim. Bizim sınıfın önüne geldik.
''Teneffüste sınıftan bir yere ayrılma," diye tembihledi beni.
Başımı sallayıp içeri girdim. Sıraya oturduktan sonra hoca geldi. Bir şeyler anlattı ama dinlemedim. Ne yazık ki Cenk yanımda oturuyordu.''Kuzenini dinle ve teneffüste bir yere gitme," diye fısıldadı hocaya belli etmeden.
Sessizce ofladım. İkisi bir olmuş bana karşı birşeyler çeviriyorlardı.
''Sabah nereye gittiğini konuşacağız Hayal.''
Seslice ofladım. Hoca bu sefer görmüş olacak ki Cenk'e baktı.
"Cenk kalk tahtaya oğlum. Çöz bakalım, 100'ün kareküpünün 5 fazlasının.."
"Hocam kısaca siz mi çıkartırsınız, yoksa ben mi gideyim?"
***
Zil çaldığında oturduğum yerde durdum. Kafamı sıraya gömdüm. Bir iki ayak sesi geldi ve yanıma birisi oturdu. Kim şimdi bu? Yiğit mi? Mert mi?
Kafamı kaldırıp yanımda oturan şahısa baktım. Çocuğun uzun saçları, kahverengi gözleri ve karizması vardı. Onu süzdükten sonra konuştum.
''Sen kimsin?'' dedim bir FBI ajanı edasıyla.
Cevap vermediğinde ise havam söndü..
Cenk gitmişti. İzinliydi. İnsanın babası okul müdürü olunca tabii. Özel Varol Koleji.
Etrafa baktığımda sınıfta yanı tek boş olan bendim. Kafamı tekrar sıraya gömdüm. Biraz sonra birisi bana seslendiğinde sesin geldiği yöne baktım. Mert gelmişti.
''Of Mert gelsene. Üşeniyorum,'' dedim ve yine kafamı sıraya gömdüm.
Mert göz devirerek yanıma geldi.
''Güzellik buraya taşınıyorum ve bu sınıfa geleceğim," dedi heyecen ve sevinçle.
"Ha?"
Olayı daha da derine inerek anlattığında zil çaldı ve sınıftan çıktı. Hoca geldiğinde kalkma gereği görmedim.
''Çocuklar sınıfa yeni biri geldi. Eren kendini tanıtır mısın?''
Eren denen çocuk göz devirmekle yetindi.
''Peki, o zaman yoklama alalım. Hayal Ergün.''
''Burada.''
''Eren Ergün.''
''Burada.''
Ergün mü? İlginç. Bizim sülaleden demek! Ona baktım. Göz göze geldiğimizde gözlerini kaçırdı. Bu çocukta bir gariplik vardı.
Ders başladığında çaktırmadan telefonumu açtım ve tarih göze çarptı.
Yarın, annemle babamın öldürüldüğü gündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahlar İçinde..
Romance"Kim bilebilirdi Siyah'ın Beyaz'ını bu şekilde bulacağını?" Dikkat!: Kötü çocuk sevenler için yazılmış bir hikayedir, fakat sonlara doğru iyi olmaya başlamıştır. ★#751 in Romantik (6 Ekim 2015) ★#661 in Romantik (8 Ekim 2015) ★#789 in Romantik (10 E...