Bölüm 21

4.7K 155 8
                                    

-"Meryem?" dedim. Ona doğru yaklaştım. Ağlıyordu. Sessizce yutkundum ve koluna dokundum. Destek olmak istiyordum. O her zaman neşeli olan, hiç bir şeyi takmayan bir kızdı ve bu hali beni endişelendiriyordu.

-"Meryem?" dedim yeniden. Yüzüme bakmasını istiyordum ama yere bakıyordu ve kim bilir aklından neler geçiriyordu?

Kolunu ellerimin arasından çekti ve benden uzaklaştı. Gözlerimle onu takip etmeye başladım. Vereceği tepkiyi bekliyordum. Konuşması lazımdı, konuşmalıydı benimle. Pencere kenarında durdu ve bana;.

-"Ben üzülmüyor muyum sanıyorsun? "Dedi. Neyim ben taş kalpli mi? Sakinleşmek için ellerini saçlarının arasından geçirdi ve gözüne gelen saçlarını toparladı. "Bak görüyor musun halimi? Ben de zorlanıyorum, ben de kabullenemiyorum. Ben de onlar gibiyim! Onların neler yaşadığını, neler hissettiğini anlayabiliyorum. Sen mi haklısın hep? " Sesi yükselmeye başlamıştı. "Hep sen mi acı çekiyorsun?" Göz yaşları hiç durmadan akıyordu ve bir sağa bir sola yürüyordu.

-"Ben buraya geldiğimde onlar kadardım! Neler yaşadığımı biliyor musun sen? Neler çektiğimi biliyor musun? Kaş kez ölmek istedim biliyor musun? Yaşamayı seviyorum diye beni suçlayamazsın! Yargılayamazsın! Anladın mı beni? Dünya sadece senin için dönmüyor küçük hanım! Sadece sen üzülüp, acı çekmiyorsun! Ben artık bıktım anladın mı? Dayaklardan, eziyetlerden... akışına Bıraktım artık yoruldum! Mutlu olmanın yollarını arıyorum sadece. Sen benim geceleri neler çektiğimi biliyor musun? Neler yaşadığımı, nasıl uyuyup uyumadığımı biliyor musun? Sadece konuşuyorsun. Hep kendini düşünüyorsun! Benim bir ailem yok! Beni arayacak, beni merak edecek bir ailem yok! O lanet olasıcalar ne cehennemdelerse zaten beni istemedikleri için ben buradayım. Bıktım artık hepinizden! Ne istiyorsunuz benden? Ölmemi mi? Ben de mi öleyim, ben de mi intikam alayım? Sonra? Sonra ne olucak? Kaçsam ne olucak? Gidecek bir evim bile yok! Susuyorum diye ne sanıyorsun? Kabullendiğimi mi?" Delirmiş gibiydi. O kadar çok bağırıyordu ki. Gözlerim bulanıklaşmaya başlamıştı. Gözlerimi kırparsam göz yaşlarıma engel olamazdım. Biliyordum onun da acı çektiğini ama bu kadar dolu olduğunu bilmiyordum!!

-"Çok üzgünüm!" Dedim sessizce. Ne yapabilirdim ki? Ne diyebilirdim? Onu teselli edecek cümlem yoktu.

-"Üzgünsün öyle mi? Ben Peki? Asya Yanıyorum, yanıyorum! Nefes alamıyorum. Dayanamıyorum. Ama ölmek istemiyorum! Korkuyorum çünkü! O günde öyleydi. Öldüreceklerdi beni. Korkumdan herşeyi kabul ettim. Zayıf olabilirim ama ölmek istemiyorum. Kabullenemiyorum ölmeyi. Suç mu bu? Yaşamak istemek suç mu? O kadar çok bağırıyordu ki, Sinir krizi geçiriyordu resmen. Etrafı dağıtmaya başladı. Korktum ilk defa onu böyle görmekten. Yakışmıyordu delirmek, isyan etmek. Yakışmıyordu ona.
Koştum sırtından yakaladım ve sarıldım. Bana engel olmaya çalışıyordu ama iyice sıktım. kollarıyla beni ittiriyordu. Bağırarak, hıçkırarak ağlıyordu. Ben de onun gibi ağlamaya başladım.

-"Yalvarırım kendine gel!" Dedim. Başımı başına yasladım ve sıkıca sarıldım. arkasından sarıldığım için yüzünü göremiyordum.

-"Bıraaaaak!'" diye bağırdı

-"Hayır!" dedim ben de

-"Bıraaaak, bırak beni!bıaraak!" diye boğazı yırtılırcasına bağırıyordu.

-"Hayır" diye ben de bağırdım.! Öylece bekledim. Sarılmak ve dertlerini bir nebze olsun azalmak istiyordum. "Bırakmayacağım." Dedim. "bırakmayacağım kardeşimi! Artık olmaz!" Dedim Sessizce kulağına fısıldar gibi. Durdu, ağlıyordu ama artık hareketsizdi. O da ellerini kollarıma yerleştirdi. Kollarım ona sarılıyken öylece kaldık bir süre.
"sakinleştin mi?" dedim fısıldıyarak. başını olumlu şekilde salladı ve kollarımı ondan ayırıp önüne geçtim. omuzlarından tutup bana bakmasını sağladım. "oturalım mı?" dedim
gözlerimin içine baktı. Burnunu çekip tekrar başını olumlu anlamda salladı. birlikte yatağa geçip oturduk. sormak istiyordum bilmek istiyordum yaşadıklarını. ama korkuyordum anlatırsa daha kötü olur diye.
yüzüne baktım ve gülümsedim. "iyi misin şimdi?" dedim. yüzüme baktı oda gülümsedi. herşeyin yolunda olduğunu anladım. sakinleşmişti. bu iyi bir durumdu işte.
"artık bana bağıırmayacaksın değil mi?" dedim. bu sefer gülmem genişledi. "böyle bağırırsan ben daha beterini yaparım, ona göre!" dedim. yüzüme kaşlarını çatarak bakınca
"ne ! öyle ama. bana bağıramazsın. burada bir tane deli var, o da benim. anladın mı?" dedim. ve bu sefer kahkaha attım. o da benimle kahkaha atınca artık içim daha rahatladı.
meryem yaptıklarını hatırlamadığı için ona yaptıklarını dalga geçer gibi anlattım.
taklidini yaparken biraz abarttığım için. meryem yok artık diyip durdu. çok güldük espriler gülüşmeler havada uçuştu.
akşama kadar böyle sürdü. meryem bir an durgunlaşınca yanına oturup elimi bacağına yerleştirdim.
"ne oldu?" dedim. destek olmak, dinlemek istiyordum. yutkundu ve gözlerimin içine baktı.
-"buraya geldiğimde sen de olsaydın herşey daha kolay olurdu. daha çok küçüktüm." Dedi. gözlerimi yavaşça kapatıp açtım ve devam etmesini beklledim. "daha 18 yaşındaydım."dedi. kaşlarım çatıldı sanki içime bir şey oturdu. 18 yaşındaymış buraya geldiğin de daha 18. nasıl insanlardı bunlar. hiç mi acımıyorlardı. meryem konuşmasına devam etti
"üniversite sınavına girmiştim. o zamanlar tek bir sınav var ve ona çok hazırlanmıştım. sınav bittikten sonra hemen yurda gittim. soruların cevaplarına bakıp neler yaptığımı öğrenmek istiyortdum.
akşama doğru müdüre anne beni çağırdı. konuşmak istiyormuş. hemen onun odasına gidip sadalyeye oturdum ve konuşmasını bekledim.
'meryemciğim biliyorum bu gün sınava girdin ve yine biliyorum ki başarılı olacaksın!
teşekkür ederim efendim.
ama biliyoruz ki artık 18 yaşını doldurmak üzeresin ve burada bir kural var. devlet yurtlarında kendi ayakları üzerinde durabilen kızları barındırmıyor. sen akıllı ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir kızsın.
18 yaşına da girdiğin için burada daha fazla kalmana izin veremiyorum kızım. üzgünüm benim elimden bir şey gelmiyor. elimde olsa inan bana seni buradan göndermem
ama mecburum.' yutkundum bir şey diyemedim. ne diyebilirdim ki haklıydı bu konuda. ve kuralı çiğneyemezdi. ne yapacağım diye düşündüm. gidecek bir yerim yoktu işim yoktu kimseyi tanımıyordum. ben hep yurtta büyüdüm. doğru düzgün arkadaşım da yoktu.
-anlıyorum efendim diyebildim sadece. zaten ne diyebilirdim ki? oturduğum yerden ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm. arkamdan bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum.
kapıdan çıkıp aşağıya odama indim. yatağa uzanıp tavana baktım. fazla kalamazdım burada hemen bir iş bulmalıym diye düşündüm. nerede çalışabilirdim ev ne olucaktı
bir yurda yerleşeydim ama nasıl? tüm bu sorular kafamda dağılıp durdu. düşünceler arasın da uyumuşum.
sabah erkenden kalkıp hemen hazırlandım ve iş aramak için yurttan çıktım.
Bir kafeye girip iş var mı? Diye sordum. onlar da beni işe aldılar. İşe alınmıştım ve yarın gel başla denilmişti. Yurda geri dönüp müdüre anneden de müsaade istemiştim. Birkaç ay daha idare edebileceğini söylemişti. İş bulmuştum. Sonuçlar açıklanmıştı ve tercih yapmıştım yurta da kalıyordum. Her şey yolunda gidiyordu.
Tercihler açıklandığı gün kafe de çalışıyordum. Bir müşteri geldi. Devamlı gelen biri idi ama ben onun masasına bakmıyordum. O gün arkadaş başka masalara bakınca ben de o masaya bakmıştım.
-Hoş geldiniz efendim! Siparişlerinizi alabilir miyim?
-Evet. Ben bir türk kahvesi alayım sade olsun.
-Hemen getiriyorum deyip yanından ayrıldım. Çok klas ve yakışıklı, zengin birine benziyordu. Kahvesini götürdüm.
-Teşekkür ederim dedi. Bir yudum alıp sen okuyor musun? Diye sordu.
-Üniversiteyi yeni kazandım. Bu sene başlayacağım dedim.
-A ne güzel ailen seninle gurur duyuyor olmalı! hem çalışıp hem okuyorsun. Ses çıkarmadım. Yutkundum. Çok isterdim içten bir şekilde evet demeyi.
-Evet! diyebildim içten olmadan. tam uzaklaştığım zaman
-hangi bölümü kazandın diye sordu. Ona döndüm ve gülümseyerek
-Zıraat mühendisliği
-Öyle mi ne güzel. Hangi şehir?
-istanbul. İstanbul teknik üniversitesi. Bölümümü seviyordum ve gururla söylüyordum.
- demek istanbul çok güzel. İstanbulu çok severim. Gidince seveceğine eminim. Dedi. Bir yudum daha alarak biliyor musun benim tohumlarla ilgili bir şirketim var. Tohum üretip satıyoruz. Eğer sen de istanbula gidince işe falan ihtiyacın olursa hiç çekinme bu kartım mutlaka bekliyorum ara. dedi. Gülümsüyordu ve gülüşü güven veriyordu. Tuttuğu kartı elime aldım ve okudum.
(Metgen tohumculuk sanayi ticaret ltd şti.
Zafer metgen)
Ve numarası şirketin adresi her şey yazıyordu. Gülümsedim ve oradan uzaklaştım.
Talihim artık dönüyordu. Çıkarken hafif başını eğerek selam verdi ve gitti.
Birkaç gün böyle geçti. Her gün gelip bana sorular soruyordu. Konuşuyorduk iyi birisine benziyordu.
Bir kaç hafta sonra;
Artık ayrılma vakti gelmişti. İşten ve yurttan ayrılıp istanbula gittim. Kayıt işlemlerini yaptırdıktan sonra kendime yurt aramaya başladım. Devlet bursuna başvurmuştum ama birkaç ay beklemek zorundaydım onu alamak için. Bu yüzden çalışmak zorundaydım. Yurt bulup yerleştikten sonra birkaç gün geçmişti ve ben zafer beyin yanına gittim. Hiç olmazsa ufaktan bir iş verir diye düşündüm. O para ile hem yurt paramı çıkarır hem de harçlığım olurdu.
Müsaitse gitmek için önce telefonundan aradım. telefon ikinci çalışta açıldı. telefonu açan zafer beydi kendimi tanıttıktan sonra bekledim. tanıyıp hatrımı sordu. hemen konuya girdim. gel görüşelim dedi.
bir adres verdi adrese gittim. çok lüks bir otelin restorantıydı.
içeri girip zafer beyi aradım. oturmuş kahve içiyordu. yanına gidip özür diledim. biraz beklettiğimi düşünmüştüm. güler yüzlü bir şekilde oturmamı söyledi.
oturdum ve konuşmaya başladık. kalacak yer ayarlayıp ayarlamadığımı sordu. sonra okula alıştın mı nasıl gidiyor diye sormaya devam etti. ben de daha
yeni olduğu için bir şey anlamadığımdan falan bahsettim.iş konusu açılınca hemen lafa girip çalışmak istediğimi söyledim. kabul etti. şimdilik sekreterlik gibi
başlarsın sonra okul ilerledikçe düşünürüz dedi. aç olup olmadığımı sordu. bir kahve ısmarladı.
konuşmaya devam ederken başım dönmeye başlamıştı.
kalkmak için yeltendim ama başaramadım. tansiyonumun düştüğünü düşündüm. zafer bey yanıma gelip müdahale etmek istemişti ama gözlerim karardı ve ondan sonrası karanlık.
gözlerimi açtığımda bir odadaydım. otel odası gibi bir yerdi. büyük ve lüks. sırtımı dikleştirdim ve etrefa baktım. kimse yoktu. üzerim de bir şey yoktu asya." dedi meryem.
yutkundu ben de yutkundum. gözleri dolmaya başlamıştı. o an anladım neler olduğunu ve sesimi düzenleyip.
-" istersen anlatma artık. anlatmak zorunda değilsin." dedim.
elini elimin üzerine koyup
-"artık anlatmazsam delireceğim asya. " dedi iç çekişlerinin arasından. konuşmaya devam etti.
-"çıplaktım asya. çırılçıplaktım. kıyafetlerim kenarda duruyordu. ne yapacağımı ne düşüneceğimi nasıl tepki vereceğimi bilmeden yataktan fırladım ve üzerimi giyinmeye başladım.
aklım durmuştu sanki. hiç bir şey düşünemiyordum. bir an önce oradan kurtulmak istiyordum. üzerimi giyinip arkamı döndüğümde zafer beyle göz göze geldim. üzerin de bir havlu vardı ve saçını başka bir havlu ile kuruluyordu. yutkundum ve gözlerimi gözlerinden çekmeden bekledim.
-uyanmışsın! dedi. pişkince sırıtarak. o sırıtmasından o kadar iğrendim ve o kadar korktum ki aklım çalışmaya başladı. bana bunu yapamaz diye düşündüm. hemen yatağa geri dönüp örtüyü hızla kaldırdım." dedi konuşmasını hıçkırıkları engellemişti. anlatamıyordu ben de dayanamamıştım elini sıkıca tuttum
-"meryem anlatma" dedim. ben de ağlıyordum. bunu nasıl yapabilirlerdi. bunu yapan insan olmazdı. meryem bana bakıp devam etmek istedi. bir şey demeden konuşmasını bekledim.
senelerdir içinde saklıyordu ve artık anlatması gerekiyordu.
-"korktuğum şey başıma gelmişti asya. çarşafı görünce gözlerim büyüdü. beynim bunu kabul etmiyormuş gibi elimle dokundum. gerçekti bu yaşadıklarım gerçekti. hissizleşmiştim sanki bir şey düşünemiyordum.
tek bir şey aklıma geliyordu o adamı yaşatmamak.
nasıl yaparsın diye bağırdım. sonra ona doğru döndüm ve avazım çıktığı kadar bağırdım. bunu bana nasıl yaparsın. aşağılık herif şerefsiz pislik nasıl yaparsın. öldüreceğim seni adi
şerefsiz öldüreceğim seni. hem bağırıyor hem de ağlıyordum. hala sırıtıyordu karşımda ona doğru hamle yaptım ve ellerimi yumruk yapıp vurmaya başladım. fazla etki etmiyordu ama sarsılıyordu. hem vuruyordum hem de bağırıyordum
'pislik herif öldüreceğim seni nasıl yaparsın. acımadın mı adi köpek kimsin sen lan kimsin sen.' ellerimden tutup vurmalarımı önledi. beni sarstıktan sonra beni çevirdi ve arkamdan sarılarak
göğüslerimi tuttu.
-kim miyim? dedi bağırarak ben bunların sahibiyim artık. bunlarda sen de bana aitsin. bundan sonra benim için çalışacaksın anladınmı? dedi. sonra tekrar kendine çevirip sarstı 'anladın mı? diye tekrar etti.
-ölürüm daha iyi. öldür beni adi herif öldür beni yoksa ben seni öldüreceğim.' diye bağırdım. boğazım acıyordu bağırmaktan. korkuyordum ama bana söylediklerini yapamazdım. tokat attı bana
yere yuvarlandım yanıma gelip saçımdan tuttu. nereden aldığını görmediğim silahı yüzüme tutup
-yapacaksın yoksa o kuş beynini dağıtırım anladın mı beni inan bana yaparım. acımam' diye tısladı. korkumdan titriyordum. saçımı çekip onaylamamı bekledi. başımla onayladım.
evet asya korkumdan onayladım. bana bu kötülüğü yapan adamın dediklerini onayladım.asya ben korkağın tekiyim. ben aptalın tekiyim. anladın mı şimdi niye böyleyim anladın mı??" yine kriz geçiriyordu.
-"anladım" dedim sessizce ve yine sarıldım. sıkı sıkı sararken yeniden "anladım" dedim. sarsılarak ve bağırarak ağlıyordu. ben de ağlıyordum. ben dayanamazdım ama o dayanmıştı. bence meryem herkesten daha güçlüydü.
daha cesurdu. o herşeye rağmen yaşayabilmişti. yaşamayı seçmişti.
hala ağlarken durdu ve iççekerek bana döndü.
-"bana bunları yapan kimdi biliyor musun?" dedi. merakla gözlerinin içine baktım. aklıma sadece bir adam geliyordu meryem beklemeden söyledi.
"rıfattı" dedi. kaldım. rıfatmıydı. evet daha önce söylemişti ama ismi farklı söyleyince başka birisi olarak düşünmüştüm.
"oydu" diye devam etti. "o Allah'ın belası herif her şeyi planlamıştı ve beni bu hale getirmişti. o adi şerefsiz yüzünden ben buradayım. bana bunları yapan oydu. bu eve getirdikten sonra bile devamlı yanıma gelip..." sustu. derin nefes almaya çalıştı
artık krizini engelliyemiyordum. "korkumdan ses çıkaramıyordum asya. sırf korkum yüzünden sırf beni öldürecek diye ses çıkartmıyordum." tekrar bağırmaya başladı.
o pislik ororspu çocuğunun elinme geçirdiğim gün acımayacaktım. onu boğarak öldürmeliydim. hatta eziyet çektirerek. hatta böyle bir şeyi yapan herkesi öldürmek istiyordum. meryeme tekrar sıkıca sarılıp sakinleşmesini bekledim. tabi ne kadar sakinleşebilirse...

Çooook uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya başladım. Hepinizden af diliyorum. Hep fırsat bulabilirsem yazıcam diyordum şükür bu gün fırsat buldum. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Yine söylüyorum her fırsat bulduğumda atıcam. Okumayı bırakmayın :) :) ;)

Büyük Patron (y-a)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin