"Bunu mu arıyorsun?"
Aralık kapıdan içeri bir adım girmiş hemşire, elinde tuttuğu kemik gözlüğü kaldırmış; odanın öbür tarafında birkaç dakikadır sağına soluna bakınan adama gösteriyordu.
"Heh, çok sağ ol." Mine gülümseyerek yaklaştı. Elindeki gözlüğün saplarını açıp Hakan'ın yüzüne geçirdi. Gözlüğü adamın burnunun üzerine yerleştirince geri çekildi. Birbirlerine gülümserken oldukça yakın duruyorlardı "Sen olmasan ne yapardım?"
"Üzerine düşünmek için güzel bir soru." Dedi Mine ukalalıkla. Ellerini arkasında birleştirmiş, çenesini Hakan'ın boyuna erişebilmek için dikleştirmişti.
"Bunu daha sonra düşünelim mi?" Kadının perçemi üzerinde parmağını gezdirdi hafifçe.
"Neden?"
"Çünkü şimdi başka bir şey düşünüyorum."
Mine'nin saçlarındaki parmaklar yanağından aşağı kayarak kadının çenesini kavradı. Belli belirsiz Mine'ye yüzünü eğmişti.
"Hakan Hocam." Dedi Mine, hâlâ gülümsüyor olsa da uyarı tonuyla söylemişti adamın adını. Hakan için bu uyarı pek etkili olmadı. "Hastanedeyiz."
"Hastaneye gelince medeni durumumuzda değişiklik mi oluyor?"
"O ne demek şimdi?"
"Yani hastaneye gelince evli olmuyor muyuz?"
"Sen biraz utanmaz mısın?" Amacı tam tersi olsa da hiç kızıyor gibi gözükmedi Mine. Hakan cevap verecekti ama bir öksürük sesi karı kocanın sabah cilveleşmesini böldü.
"Çifte kumrular," dedi Turgut açık kalmış kapının yanından. "Balayınız biteli çok oldu, hatırlatayım dedim."
Mine biraz utanarak biraz da gülerek geri çekildi, Hakan sıkıntıyla iç çekti.
"Gel Turgut, gel." Hakan masasının arkasına geçerken Mine hemen arkasında kalan kitaplığa yaslandı. "Sabah sabah devriye mi geziyorsun, hayırdır?"
"Şöyle bir hastaneyi gezeyim dedim de, bu Uluçınar İhsan'ın dediği kadar kısmetli bir yer galiba." Hakan'ın masasının önündeki sandalyeye oturdu adam. Mine ve Hakan neyden bahsettiğini anlayamayınca açıkladı kendini. "Sizden önce, acilde Leyla'yla Ömer'i yakaladım."
"Bak, baak," dedi Hakan. "Biz de doktorlarımız çalışıyor zannediyoruz."
"Diyene bak." Mine hiç kaçırmadan cevapladı Hakan'ı. Hakan ona bakınca da kaşlarını havaya kaldırdı hiç öyle bakma der gibi.
"Hayatım, biz evliyiz." Diye savundu hemen Hakan.
"Onlar da nişanlı." Mine omuzlarını kaldırıp indirdi. "Üstelik nişan kurdelelerini sen kesmiştin hatırlarsan."
"Neyse işte." Dedi Hakan söyleyecek bir şey bulamayınca. Öylesine laf atmak istemişti gençlere ancak koruyucu melekleri Mine'yi hesap etmemişti.
"Karı koca atışmaları başladıysa, ben odama kaçayım en iyisi." Turgut ayaklandı. "Hadi kolay gelsin size."
"Ben de geliyorum." Mine yaslandığı yerden ayrılıp Turgut'a adımladı. "Çok oyalandım zaten acil karışmıştır çoktan."
Turgut Mine'yi onaylar ve Hakan Mine'yi sinir edecek bir şey söylerken, Mine ikisini de duymadı. Turgut'a doğru attığı adım sanki bir boşluğa düşmüş gibi sandeledi. Gözlerinin önü bir an için karardı ancak dengesini kaybetmedi. Bir eli alnına koştu ve diğer elinde başka bir el hissetti. Ayakları ondan bağımsız, birileri tarafından sürüklenirken "iyiyim" demeye çalışıyordu. Tam anlamıyla aklı yerine geldiğinde Hakan'ın penceresinin önündeki kahverengi deri koltukta oturuyordu. Sağ yanında Hakan oturmuş, Turgut da ona doğru eğilerek hemen önünde ayaktaydı.