Uluçınar'da farklı bir telaş vardı o gün. Erol Bey'in ameliyatından sonra popüler olmaya başlayan hastane önemli ameliyatlara ev sahipliği yapmaya da başlamıştı. Böyle büyük bir ameliyat için Uluçınar'a davet edilen ünlü beyin cerrahı Yiğit Atmaca bugün hastaneye gelecekti. Bütün personel Yiğit Atmaca'yla tanışmak için can atıyor ve ünlü doktorun buraya geleceğini öğrendikleri günden beri başka bir şey konuşulmuyordu.
Sabah mesaisi başlarken geldi Yiğit Atmaca. İki asistanıyla beraber Uluçınar'a giriş yaptı ve bütün personelden büyük bir ilgi gördü. İhsan onu karşılayıp Turgut'un odasına aldıktan sonra, adamın asistanlarıyla ilgilenmek için geride kaldı.
"Yiğit Bey, hoş geldiniz." Diyen Turgut oldu, Yiğit odaya girer girmez. Masasının arkasından elini uzattı tokalaşmak için. "Başhekim Turgut Ölgü."
"Memnun oldum Turgut Bey." Turgut'un ardından Yiğit, Hakan'a döndü ve aynı memnun ifadeyle Hakan'la da el sıkıştı.
"Hakan Aydıner."
"Son dönemin en ünlü doktoru." Hakan'ın kendini tanıtmasına bir dipnot ekler gibi söyledi Yiğit. "Son yaptığınız ameliyatın kayıtlarını izledim, sizi kıskanmadım desem yalan olur. Hem başarınızı, hem yeteneğinizi."
"Estağfurullah. Duygularımız karşılıklı Yiğit Hocam."
İki adam birbirlerine gülümsedikten sonra, Yiğit odadaki son kişiye döndü. Mine, hemen elini uzatıp kendini tanıtmaya hazırlandı.
"Başhemşire–"
"Mine Hanım..." Diyerek atıldı Yiğit Mine'den önce. Kadının elini sıkarken onun şaşkın yüzüne karşılık tebessüm ediyordu. "Çok zaman oldu, mazur görün soyadınızı hatırlayamadım."
Hakan ve Turgut şaşkınca bir bakış paylaştılar. Ünlü beyin cerrahı Yiğit Atmaca'nın Mine ile tanışıklığından haberleri yoktu. Yiğit'in bu hastaneye geleceği neredeyse iki haftadır belliydi ve Mine bu tanışıklık hakkında tek kelime etmemişti.
Mine, Yiğit'e nazikçe gülümsedi.
"Mine Yıldız." Diye cevapladı adamı, elini tokalaşmadan çekti. "Haklısınız, çok zaman oldu, beni hatırlamanızı bile beklemiyordum."
"Sizin kadar yetenekli bir hemşireyi unutmam mümkün değil. Üstelik yıllar sizden hiçbir şey götürmemiş, en az tanıştığımız ilk gün kadar güzelsiniz."
Turgut göz ucuyla Hakan'a bakarken Hakan'ın şaşkın bakışları Yiğit Atmaca'nın üzerindeydi. Şaşkınlığın altında tereddütle yaklaşan karanlık bir duygu her an ortaya çıkmak için tetikteydi. Ancak ne olduğunu anlayamamak Hakan'ı sadece izlemeye itiyordu.
"Çok naziksiniz."
"Ben gördüğümü söylüyorum."
Bir huzursuzluk Hakan'ın içine çöreklendi. Aslında olan biten bir şey yoktu. Bir adam Mine'nin güzel olduğunu söylüyordu. Bu yanlış değildi. Mine güzeldi. Güzel de kelime mi? Mine... Mükemmeldi. Her ayrıntısı başka bir roman konusuydu. Saçları güneşten bir parça, gözleri içinde çiçekler açan bir ormandı. Mine'ye boş bir iltifat yapılmamıştı. Bu adam, Mine'yi hayatının hangi döneminde tanımışsa, o günden bugüne Mine'nin güzelliğinin bir damla azalmadığına emindi Hakan. Ancak bu iltifatı neden bu adam yapıyordu? Ona ne oluyordu? Ve bu ne cüretti?
Neler olduğuna anlam verememek safhasından ufaktan hiddetlenme safhasına geçti duyguları. Turgut bu sırada Hakan'ın olamadığı kadar neşeli bir sesle konuştu.
"Siz tanışıyor muydunuz?"
Hakan içten içe kendini kurmaktan vazgeçip, önce konuşan Turgut'a sonra kesinlikle çok merak ettiği bu sorunun cevabını alabilmek için Mine'ye döndü.