korkmak*

506 17 23
                                    

Hastaneyi çevrelemiş her biri silahlı adamın arasında rehin kalan Uluçınarlılar için dakikalar geçmek bilmiyordu. Herkes yüreği ağzında başlarına ne geleceğini merak ediyor, kimse bu işin nereye varacağını kestiremiyordu. Ellerinden telefonları alınmış, hastanenin kapıları kapatılmış, bulundukları odadan burunlarını çıkarmaları yasaklanmıştı.

Hal böyleyken Mine'nin acile gidiyor olması tehlikeliydi. Ancak Mine, acilde korku içinde bekleyen hastalar ve ne yapacaklarını bilmeyen iş arkadaşlarından uzakta kalamazdı. Hiç yoktan birilerine faydası dokunabilir, birilerini rahatlatabilir, birilerinin endişesini yatıştırabilirdi.

Acilin kapısına yaklaşırken kapıdaki koruma kılıklı adamların dikkatini çekti.

"Niye dolaşıyorsun sen?" Dedi esmer olan. Kaşlarını çatmasaydı bile korkunç görünüyordu yüzü. Hepsinin suratında aynı meymenetsiz ifade var gibiydi. "Odana dön hemen."

"Acile girmem gerek. Bana ihtiyaç olabilir." Derken hiç beklemeden yürüyordu içeri fakat izbandut gibi olan adamlar önünü kestiler. Mine adamlara çarpmamak için bir adım geri çekilmek zorunda kaldı.

"Giremezsin. Git odanda otur."

Mine'nin sinirleri bir yay gibi gerilmeye başlarken korkusunu perdeledi aynı zamanda. Silahlı adamlara diklenecek kadar kafayı yememişti ama kimse onun bu hastanede bir yere girmesini engelleyemezdi.

"Ben bu hastanenin başhemşiresiyim. Acile girmek için kimseden izin alacak değilim."

"Bu gece izin alacaksın hemşire." Adam ellerini beline koyuyormuş gibi yaparak ceketinin altındaki silahı gösterdi. Bu hareket Mine'yi hepten çileden çıkardı. Artık buna boyun eğmek gurur meselesiydi.

"Çekil önümden," dedi, gözleri bir an silaha değdikten sonra içindeki alevlerle beraber adamın gözlerine dikildikten sonra. "İşimi yapacağım."

"İçerde işini yapanlar var. Sana hacet yok."

Mine'nin yüzüne mutluluk barındırmayan, alaycı bir gülümseme yerleşti. Hadi ya der gibiydi. "Ona ben karar veririm."

"Abi çekil, gitmeyecek belli." Dediğini duydu diğerinin. Kulağına doğru söylemişti ama Mine duymuştu. "Olay çıkmasın boşuna."

Mine'ye diklenen adam bir iki saniye daha Mine'yi sert bir bakışla korkutmaya çalıştı. Mine gözlerini bir an kaçırmayınca "İyi, geç." Dedi. "Tek yanlışını görmeyeyim."

Mine bir şey söylememek için dişlerini sıka sıka girdi içeri. Bu gece nasıl bitecek hiç bilmiyordu. Önünü kesen, hesap soran, tehdit eden adamların arasında sakinliğini korumak çok zordu.

"Mine abla?" Diyerek yaklaştı Leyla Mine'nin yanına. Telaşla ona uzanan kolları tuttu Mine kızı sakinleştirmek için. Leyla hem şaşkın hem endişeliydi. "Niye geldin sen?"

"Sizi yalnız bırakacak değildim herhalde Leyla." Gözleri dışarıda nöbet tutan adamın üzerindeydi. Çünkü onun kötücül bakışları da Mine üzerindeydi.

Berk ve Nazlı da ellerindeki işleri bırakıp yaklaştılar iki kadının yanına.

"Biz hallediyoruz bir şekilde. En azından sen karışmasaydın."

"Öyle bir şey mümkün mü Leyla?" Bu defa gözlerini kıza çevirdi ve kollarında duran ellerini kızın ellerine indirip güven verircesine sıktı. "Elim kolum bağlı duracağıma burada bir işe yararım en azından."

Hastaların durumunu gözler gibi etrafa bakınınca Berk konuştu. "Şimdilik her şey yolunda. Ama yeni hasta gelirse neler olacak bilmiyoruz."

Mine sıkıntıyla iç çekti. Başını salladıktan sonra beraber biraz daha kenara, adamlardan daha uzak bir mesafeye çekildiler.

düşlerden uyanmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin