özlemek*

728 27 32
                                    

—geçmiş

Pansuman malzemelerini koyduğu tepsiyle beraber, onu bekleyen adamın yanına oturdu. Adamın yüzüne bakarsa yumuşayacağını bildiği için başını kaldırmamaya gayret ederek eldivenlerini giydi. Adamın gözlerini üzerinde hissediyordu.

"Uzat elini." Kemal ikiletmeden yaralı elini kadına uzattı. Kanı durdurması için avuç içinde tuttuğu bezi aldı Mine. Pansuman yapmaya başlamadan önce yaranın derinliğini gözleriyle görmeye çalıştı. Dikiş gerektiemiyordu, yine de yüzü buruştu, kendi canı acıyormuş gibi.

"Azarlamayacak mısın beni?" Gülümsüyordu Kemal. Mine'yi gülümsetmenin yollarını da biliyordu. Çok kızdığı bir noktadalardı ve onu yumuşatmazsa ciddi bir azar yiyecekti. Kavga etmezdi çünkü biraz haklıydı Mine. Çok değil ama biraz, kızmakta haklıydı.

"Dinleyecek misin?" Mine yarayı temizlemeye koyuldu. İçinden öfke taşan yeşillerini, bundan hiç etkilenmeyen koyu kahvelere değdirdi bir kere. Pişkin bir bakışı vardı Kemal'in. Az önce eli bıçaklı bir adamın üzerine atlamamış gibi rahattı ve Mine'yi en çok sinir eden buydu.

"Dinlemem kesin." Kabullendi sakince. Sesinde hafifçe kendine sitem ediyormuş gibi bir tını da vardı.

"Neden soruyorsun o zaman?" Temizleme işini bitirince elindekileri sargı beziyle değiştirdi. Otoriter hemşire havasına bürünmüştü. Kemal'in muzip ses tonuna karşı ufacık gülümsemiyordu.

"Çünkü kızdığın zaman çok güzel oluyorsun."

Mine'den soğuk iklimleri andıran bir bakış aldı. İltifatının bir işe yaramaması bir yana, Mine daha fazla kızmış görünüyordu. Onun böyle olmasına alışkın olmadığı için ne yapması gerektiğini de kestiremiyordu. Mine hep sakin olandı, kızdığında çok ciddi bir şey olmalıydı ortada. Ciddiyetsiz davranmanın, çok ciddi bir ortamda işe yaramadığını böylece anladı. Mine hiçbir şey söylemeden işine döndüğünde, bir nefes verdi.

"Mine," Çağırdı, yeniden gözlerini görmek için fakat Mine işine devam etti. "İyiyim ben, bir şey olmadı."

"Olabilirdi ama." Sertçe söyledi Mine. Sargı bezini tutturdu ve Kemal'in elini bıraktı. Oturdukları hasta yatağında önüne dönerek oturdu. "Polis misin sen? Elinde bıçak olan adamın üzerine niye atlıyorsun?"

"Kimse atlamayınca iş başa düştü, n'apayım?" Mine'nin sinirle nefes aldığını görünce biraz ona doğru yaklaştı. "N'apayım? O kadar hasta var, hasta yakını var acilde, birine bir şey olsaydı? Hallettim ben işte, bak, herkes iyi."

"Ya sana bir şey olsaydı?" Mine sulanan gözleriyle baktı bu defa. Hâlâ kızgındı ama öfkesinin altında yatan korkusu da yüzeye çıkıyordu. "Buna kızıyorum ben! Kendini düşünmüyorsun hiç."

"Seni düşünmekten kendime sıra gelmiyor ki." Başını eğip kahvelerinin en tatlı tonuyla baktı. Mine, az önceki kadar sert bir tepki vermese de teessüf eden bakışlarıyla hiç sırası olmadığını bildirdi.

"Tamam, bak," diyerek ciddileşti Kemal. Yüzündeki gülümseme sürüyordu. "Ben aptalca kahramanlıklar yapmam. O an ne yaptığımı biliyordum, bir şey olmayacağından da emindim. Sen böyle zamanlarda sadece bana güven."

Mine biraz daha sakinleşmişti. Kemal tane tane açıklayınca daha iyi hissetti. Korktuğu anı atlatması zordu ama başını aşağı yukarı salladı.

"Çay içelim mi?" Kemal güzelce gülümsediğinde, Mine'nin karşılık olarak gülümsememesi zordu. Kemal gülümsediğinde, bütün dertleri uçup gidiyordu. Ona hayır demek de imakansız oluyordu. Sonunda Kemal'in istediği gibi bir gülümseme kondu dudaklarına.

düşlerden uyanmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin