2008
*
"Kemal, bana söz ver... Bebeğimize bir şey olmasına izin vermeyeceksin!"
"Hayatım şu an sağlıklı düşünemiyorsun. Sakin ol tamam mı?"
"Kemal... Bana söz ver. Bir şey olursa bebeğimizi seçeceksin. Onu seçeceksin, beni değil. Söz ver Kemal..."
*
"Seda, n'oluyor?"
Mine'nin yanından çıkar çıkmaz sordu Kemal genç doktora. Öğlen saatlerinde Mine'nin sancıları sıklaşmış ve hastaneye gelmişlerdi. Sağlıklı bir gebelik geçirmiş ve vaktinde yetişmişlerdi hastaneye ancak geldikleri anda beri Mine'nin doktoru Seda'nın yüzündeki ifade Kemal'in hiç hoşuna gitmiyordu. Mine'nin odada söyledikleri de üzerine eklenince Kemal korkuya kapılmamak için iyi bir şeyler duymak istiyordu. Fakat doktorun yüzündeki aynı kaygı ifadesi, iyi bir şeylerin çok uzağında olduklarını gösteriyordu.
"Mine'yi doğuma alacağız şimdi." dedi kadın ve devamını getirmekte zorlanırken gözlerini kaçırdı Kemal'den. Birkaç saniyelik suskunlukta Kemal ömrünün yarısını vermiş gibi hissediyordu. "Ama," deyince Seda, Kemal midesine bir tekme yedi. Bir şeyler ters gidiyordu. "Kolay bir doğum olmayacak."
"Ne demek kolay olmayacak?" Yıkım, önce bir öfke dalgası olarak yayıldı içine. Bir şeylerin ters olduğunu hissetmek, her şey düzelsin diye bütün dünyayı yakacak bir güç veriyordu.
"Doğuma girene kadar net bir şey söyleyemem ama... Her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir."
Bir darbe daha vurdu içini. "Açık konuş." dedi, içindeki kasırgaların aksine dümdüz, sakin bir tonda.
"Bir seçim yapman gerekebilir Kemal." Yutkunamadı. Bu an hem çok tanıdık, hem de çok yabancıydı ona. 28 sene önce, kendi babası böyle bir seçim yaptığı için bugün buradaydı. Bu nedenle nasıl bir seçim olacağının ayrıntısını bilmesine gerek yoktu. Tarih, en acı biçimde tekrar ediyordu.
"İkisinin kurtulma ihtimali yok mu?"
Seda, bir şey söyleyemedi. Var diyecek kadar büyük bir umudu yoktu. Bir mucize her şeyi değiştirebilirdi. O mucize için savaşacaktı doğumda.
"Elimden geleni yapacağım." Başını aşağı yukarı salladı. "Sen biraz düşün." Kemal bir tepki vermedi. "Biz Mine'yi hazırlayalım."
Seda Mine'nin odasına girmek için geriye döndü. Arkasında yıkıntılar içinde bıraktığı adam, devrilecek gibiydi. Kafasındaki onlarca şey arasında, yüreğinde safi acı vardı. Henüz belirlenmemiş bir ölümün acısı.
Bir yanda Mine, diğer yanda Zeynep.
Mine'nin yalvarışı dönüp duruyordu kafasında. Bir şey olursa bebeğimizi seçeceksin. Daha küçücük, minicik bir can. Mine'den ve kendisinden bir parça. Mine onun doğmasını, büyümesini istiyordu. Fakat o zaman Mine bunların hiçbirini göremeyecekti. Hamileliğinin her günü ışıl ışıl parlayan, anne olmayı her şeyden çok isteyen, bebeğinin geleceği için her bir ayrıntının hayalini kuran kadın bebeğini kucağına alamayacak, onu bir kez olsun göremeyecekti. Bu dünyanın en büyük haksızlığı olmaz mıydı?
Zeynep vardı bir de. Kendi adını seçen Zeynep. Kemal'in sesini her duyuşunda yerinde duramayan Zeynep. Hiç görmeden özlediği Zeynep. Hiç koklamadığı Zeynep.
Babasının süsü Zeynep.
"Seda." Seslendi Kemal, doktor odaya girmeden hemen önce. Seda, Kemal'e döndü yüzünü.