10. "Eski Bir Kent"

88 7 12
                                    

Saat, sabah yedi.

Dün gece beni öptü, alnımı.

Düşüncelerimi.

O, sancılı düşüncelerimi öpünce sızılarım geçti. Artık zihnim acımıyor. Düşünmüyorum bile. Gerçekten beni iyileştirdi. Bundan sonraki geceler de zihnim acıdığında ona mı gidecektim şimdi?

Gidersem onu bulabilecek miydim?

Buraya temelli gelmemişti. Gidecekti, ben alışırsam ve o giderse?

Bunu onunla konuşacaktım. Bana adım atıyorsa ne yaptığını bilmem gerekirdi. Nasıl yol alacağını bilmeliydim.

Hissediyordum, durdurulamaz hislere kucak açıyorduk.

Bu hayra alamet miydi bilmiyordum ama durduramayacağımın da farkındaydım.

Dün gece öpüşünden sonra sabahı nasıl ettim bilmiyorum. Ihlamuru bile içememiştim. Soğumuş gitmişti ellerimin arasında.

Orada konuşmuştuk. Rüyasını anlatmamıştı ama korkusunun gece boyu üzerinde olduğunu biliyordum. Bana uzun uzun bakmıştı. Sık sık koluma değen elleri bunun kanıtıydı. Sanki yok olup gitmemden korkuyor gibiydi.

Rüyasında beni gördüğünü biliyordum. Onun yanında olmadığımda nasıl atlatıyordu acaba?

Yurt dışında yaşadıklarını çok merak ediyordum. Nelerle baş etmişti bilmek istiyordum.

Hastalığında yanında kim vardı mesela? Ağladığında, kahkahalarla güldüğünde?

Bunları bilmemek önceden de yakıyor muydu canımı?

Ona ait bir şeyleri bilmiyor olmanın hissi beni tahmin ettiğimden daha çok üzüyordu.

Şu an da bile ne yaptığını deli gibi merak ediyordum. Geceden sonra nasıl hissediyordu mesela?

Bilmemenin yükü, can yakardı. Ben bunu itiraf edemesemde o uzaktayken çok yaşamıştım. Bilmemek en çok o uzaktayken yakmıştı yüreğimi.

Bazı şeylerin izahı olmazdı, kendinize bile itiraf etmekte çekindiklerimiz olurdu.

Ben en çok Agah'a karşı cesur değildim, itiraflarım eksikti.

Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor muydu örneğin?

Onun hayatının neresindeydim?

Belli zaman aralıklarıyla zihnime yönelttiğim sorular olurdu. Bunlardan çoğu onunla ilgiliydi.

Bir süre daha yatakta oyalandığımda kalkmam gerektiği için ayaklanıp hızlıca işlerimi halletmiştim. Bu sabah kahvaltıyı hazırlamak gibi güzellikler yapacaktım.

Ne zamandan beri yoğun tempodan sebep ailemle düzgün bir kahvaltı etmek nasip olmamıştı, bu sabah ben hazırlayacaktım.

Babam ve annem hep bir arada olduğumuz aile yemeklerini önemserdi, "sofrada konuşulmaz'ın" tersine en çok sofrada muhabbet ederdik.

Odamdan çıkıp mutfağa inerken bir yandan da bileğimdeki saate bakıyordum. Saat 8.30'a gelmek üzereydi.

Mutfağa geldiğimde önce hızlıca patatesleri hazırlayıp dilimledim.

GRİ SOKAKTAKİ SARI LALELER | mahalle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin