5. Bölüm - Sandeviç

312 30 4
                                    

Rachel gözlerini kırpıştırdı. "Akşam yemeklerini biz mi hazırlayacağız?" Alex gülümsemesini bastırmaya çalışarak doğruldu. " Endişelenmeyin Bayan Jones yemek yapmanız gerekmeyecek. Çocukların hayatlarına değer veriyorum ben." Rachel gözlerini devirerek sepete uzandı. "Aman ne komik. Sepete bir bakayım. " Alex güçlü kollarını geniş göğsüne kavuşturdu ve bir kaşını kaldırdı.


" Kullanma talimatı aramak için mi?"

" Hayır, çocuklara neler yapabileceğimize bakmak için. Hem ben bu kadar aciz bir insan değilim Bay Robinson. Birkaç sandviç hazırlayabilirim."

" Bir zahmet o kadarını da yapıverin."


Rachel eğer bir buharlı gemi olsaydı şu anda kulaklarından buharlar fışkırırdı. Angel' dan sonra şimdi kardeşi onun yavaş yavaş tekrar yere basmasını sağlıyorlardı. Ancak Alex bunu biraz daha ileri götürüp onu yere yapıştırmaya çalışıyordu. Sinirle jambon kabını örtünün üzerine indirdi. Bu daha ikinci raunttu...

 *******************************************


Rachel seyrettiği çocuklar kadar mutluydu. Her birinin elinde bizzat kendi elleriyle hazırladığı sandviçler vardı ve henüz bağırarak kaçan olmadığına göre iyi olmaları gerekiyordu. Bacaklarını kendine çekerek kollarıyla sarıldı, çenesini dizlerine dayayarak onları seyretmeye devam etti. İşte bu yüzden anne olmayı istiyordu. Tüm dünya üzerinde bir anne ve çocuğu arasındaki sevgi kadar karşılıksız, şartsız, doğal ve gerçekçi bir sevgi var mıydı? Şöhret, para, güzellik veya yetenek... Hiçbiri bu özel bağ kadar önemli değildi, hiçbiri bu sevgiyi etkileyen bir neden değildi. Anne ve çocuk birbirlerini severlerdi o kadar. Bu doğanın kanunuydu. Tıpkı kendisini dünyaya getirebilmek uğruna hayatını veren annesi gibi.

Yüzünü bir kere bile görmediği bebeği dünyaya gelebilsin diye kanser tedavisi olmayı ret eden, kanser onu yiyip bitirirken bebeğini düşürmemek için dokuz ay yatağından çıkmayan, sonunda bebeğini dünyaya getirdiği zorlu doğum sonrası iyice zayıf düşmüş bedeni dayanamayarak hayata veda eden annesi gibi... Rachel belki annesini hiç görmemişti ama onun sevgisini hayatı boyunca her zaman yüreğinde hissetmişti. En yalnız, en korkmuş, en alçakta olduğu zamanlarda onun dayanak noktası olmuştu bu sevgi. Şimdi kendi bebeğine sahip olup onu sevmek istiyordu hepsi bu. Yüzleri gözleri kırıntılarla dolmuş gülüşen çocukları seyrederken kendisi de gülümsedi.

Alex kendi kendine gülümseyerek yemek yiyen çocukları seyreden genç kadından bir türlü gözlerini alamıyordu. Rachel şu anda kelimenin tam anlamıyla ışıl ışıldı. Bunun güneş ışığının dalların arasından süzülerek onu projektör ışığıyla aydınlanmış gibi göstermesiyle alakası yoktu. Işık Rachel'ın içinden geliyordu sanki. Çocuklara bakarken yüzünde beliren ifade, gözlerinin parlaklığı, küçük bir çocuk gibi büzüşüp onları sevgiyle seyredişiydi onu benzersiz kılan. İlk kez onun çocuk isteğinin basit bir yıldız kaprisinden ibaret olmadığını düşünüyordu. Belki de gerçekten bir çocuğa sahip olmayı, anne olmayı istiyordu. Alex hafızasını yokladı ama onun herhangi bir yakını olup olmadığı hakkında bir bilgisi olmadığını fark etti.

Angel' ın çadırlarının ipleriyle uğraştığını görüp şansını denemeye karar verdi. " Hey nasıl gidiyor? " Angel uğraştığı ipten başını kaldırıp sırıttı. " Tanrım... Biz kamp kurmayalı bu kadar uzun zaman oldu mu Alex? Sanki üzerinden bir asır geçmiş gibi her şeyi unutmuşum. Halbuki çadır iplerini en iyi ben bağlardım. " Alex gözlerini devirerek ipi elinden aldı ve düğümü yavaşça atarken Angel' a da gösterdi. " Bir kere ipleri hep benim üzerime yıkardın bu yüzden hatırlamaman da normal. İkincisi zaten kamp yapmaktan da hoşlanmazdın seni neredeyse sürükleyerek getirirdim, gelince de işi gücü bana bırakır, yete yatıp yıldızları seyreder hayaller kurardın. " Kardeşi gözlerinde anıların getirdiği mutlulukla gülümsedi. " Öyle yapardım değil mi? " Alex düğümü atıp ipi verince Angel kusursuzca tekrar etti. Zaten her zaman çabuk öğrenen biri olmuştu. Alex ellerini ceplerine sokup omuzlarını silkti.

Number OneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin