Kapanmak için direnen göz kapaklarım beynime artık işkence uygulamaya başlarken kafamı ayılmak istercesine sağa sola salladım. İki saat! Son iki saatim kalmıştı nöbetimin bitmesine fakat ben daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum.Çift yazıyla okuduğum kim bilir kaçıncı hasta dosyasını incelerken önümde beliren bedenlerle kafamı kaldırdım.
"Naber nöbetlerin gülü?"
Tuna'nın alenen dalga geçen sesi gözlerimi büyük bir titizlikle devirmemi sağladığında elimdeki kalemi bıraktım. Dillerine düşmüştüm ya ben, gidip kendimi hastane çatısından atsam daha iyiydi.
Ben şimdi bunlara nasıl dostum diyebilirdim ki? Arkadaşları burada sürünürken onların alay etmesi hangi arkadaşlık kuralına yakışırdı yani?
"Dalga geçmek için geldiyseniz serum askısıyla kovalarım hepinizi. Zaten işim başımdan aşkın."
Yorgun ve uykulu halimle anca çıkarabildiğim ciddi sesim Cansu'nun anaç tarafına dokunmuş olacak ki yüzündeki gülümsemeyi sildi ve ellerini göz altlarıma koydu. Yanaklarımı okşayarak sıktı sonra. "Kıyamam sana, gözlerin kıpkırmızı olmuş." dedi tatlı tavrıyla.
Üzgünce kafamı salladım.
"Yalnız Oğuz hoca da iyi vicdansızmış. Üst üste iki gün verdi nöbetini." Oturmaktan oturma organımın düzleştiğine adım gibi emin olduğum sandalyeden kaykılarak ayaklarımı ileriye doğru uzattım. Üçü de oturduğum veznenin önünde yaslanıyorlardı.
Tuna'nın konuşmasıyla dinmiş olan sinirlerim tekrar tepeme çıkınca sakinleşmek adına derince bir nefesi çektim ciğerlerime. Vicdansızlıkta yeni bir çığır açan saygıdeğer üssüm Oğuz Hoca'ya da buradan özel olarak selamlarımı iletiyordum.
Aniden gelen esnemeyle bir yandan ağzımı elimle kapatmaya çalıştım diğer yandan da konuşmaya. "Hiç sorma! Hayır birde anlamıyorum, tüm gün oturmaya fırsat bile bulamadığımda yüzünü görmüyorum Oğuz hocanın ama ne hikmetse gözlerim bir saatliğine kapansa anında tepemde dikiliyor. Bende mi sorun bilemedim ki!
Sözlerim Ömer ve Tuna'nın kıkırtılarını serbest bırakırken Cansu ikisinin ortasında olunca dirseklerini vurdu susmaları için. Karınları deşilen iki arkadaşımdan uyarıyı alan Ömer boğazını temizledi ciddi kalabilmek adına. Ardından da eğilerek saçlarımı karıştırdı. "Neyse az kaldı zaten, eve gidince güzelce dinlenirsin." dedi.
Bende öyle umut ediyordum canım arkadaşım ama daha koca iki saat beni bekliyordu maalesef.
Üçününde işi olduğu gerekçesiyle biraz daha konuşup işlerinin başına gönderdim. Şimdi birde Oğuz Hoca bunlara takardı da gariplerim nöbete kalırdı. Bende kontrol ettiğim bilmem kaçıncı hastanın dosya bakma görevine geri döndüm.
Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir süre sonunda; "Merhaba kızım." diyen kibar sesle tüm dikkatim bir anlığına dağıldı. Muhtemelen bana seslenen teyzenin sesiyle toparlanıp yüzüne odaklandım. Başına bağladığı başörtüsü ve elinde bastonuyla oldukça tatlı duran teyzemiz veznenin önünde beni izliyordu. Sabahın erken saatlerinde geldiğine bakılırsa da hasta ziyaretine gelmiş olması gerekirdi.
Yüzüme sahici bir tebessüm kondurdum ve "Buyrun teyzeciğim?" dedim en şirin halimle.
Şu halimle de nasıl şirindim birde nasıl!
Az biraz daha yaklaşarak konuşmaya başladı."Ben torunumu ziyaret etmek için gelmiştim. Bana yerini gösteriverir misin?"
Kafamı salladım onaylarcasına."Bana torununun ismini söyleyebilir misin teyzem?"
"Hakan Topbaş." Önümde ki bilgisayardan hasta kayıtlarına baktım ve oda numarasını buldum. Koridorun sonlarına doğruydu.
Toparlandım ve teyzenin koluna girerek ilerletmeye başladım. "Buradan teyzeciğim. Gel ben seni götüreyim."
Yavaşça yürüyerek sohbet ede ede odaya götürdüm. Yol boyunca ne kadar güzel bir kız olduğumu, küçük torununun rahatsızlığını ve ufak birkaç konudan daha bahsederek devam ettik. Gerçekten tatlı bir teyzeydi. İşim gereği de zaten yaşlılarla çok muhabbetim olurdu, yadırgamadım o yüzden.
Teyzeyi sağ salim torununun yanına teslim ettikten sonra odanın kapısını kapattım ve koridora yaslanarak gözlerimi kapattım. Bugünümün tek şansı sanırım hastanenin çok fazla dolu olmamasıydı.
"Hayırdır Ahu, pek bir yorgun gördüm seni?" diyen Oğuz Hoca'nın sesi anlık irkilmemi sağladığında alelacele düzelttim kendimi ve hazır ola geçtim. Yüzümdeki uykulu ifadeyi de hemencecik sildim.
Sanki az önce yere yapışacak ben değilmişim gibi de; "Estağfurullah hocam. Turp gibiyim Allah'ın izniyle." dedim dinç tutmaya çabaladığım sesimle.
Halbuki dışarıdan çokta öyle görünmediğime emindim...
Hafifçe gülümseyerek iyice yanıma yaklaştı. Mübarek adamda bir boy vardı, kendimi cüce gibi hissetmeme neden oluyordu resmen. "Bitirdin mi dosyaları?" dedi test edercesine.
Sadece masa başında uyuyakaldığım için nöbet yazıp artı birde tonla dosyayı bana kakalayan o değilmiş gibi bende gülümsedim. "Birkaç tane kaldı hocam. Birazdan onları da halledeceğim." dedim.
Ellerini cebine koyarak yanımdan uzaklaşmaya başlamadan önce de; "Tamam çıkarabilirsin artık. Yeter bu kadar çalıştığın." dedi. Arkasından şokla bakakaldım fakat o sanki bir şey söylememiş gibi rahatça yürümeye devam etti yüzüme bakmadan. Bense birkaç saniye sırtını izledim boş boş ancak kafama dank ettiğinde arkasından koşturmaya başladım.
Onun bir adımı benim üç adımıma tekabül ettiği için hızlı adımlarla; "Hocam ama onları kim yapacak? Sonra bana kızmayın?" dedim tereddütle.
Suratındaki bezgin ifadeyle duraksayınca bende sırtına yapışmaya ramak kala kendimi durdurdum. "Ahu zorla görev yaptırmak istiyorsan kendine arşiv seni bekler. Fikrimi değiştirmeden git hazırlan."
Ciddi sesiyle birlikte hemen başımı salladım ve arkasından mutlu bir şekilde; "Teşekkürler hocam!" diyerek bağırdım.
Ama nasıl mutluyum nasıl...
Adeta uçarcasına personel odasına gitmeye başladım. Kırk sekiz saatlik nöbetim sonunda bitmişti. Şimdi tek yapmam gereken şey evime giderek, storlarımı indirip on saat uyumaktı. Hayali bile çok güzeldi Allah'ım!..
Kapıyı açtığımda bizim grubu burada buldum. Hepsi bir yerde sürünüyordu. Atıf Hoca'nın hışmına uğrayanlar çoktan sızıp kalmış, Zeynep Hoca'nınkiler ise hâlâ kendine gelmeye çalışıyordu.
Havalı havalı söylendim."Ablanız nöbetten sıyrıldı. Söz veriyorum uyandıktan sonra hepinizin kurtulması için dua edeceğim."
Şirin olduğum kadar da gıcıktım üstelik.
Havada bir şeyin süzülüp kafama geldiğini görmemle refleks olarak yere eğildim başımı korumak istercesine. Allah, ne olmuştu yani şimdi?!
"Ahu git başımdan o bıcır bıcır çenenle başımı şişirme." Alp'in bağırtısı tırsmamı sağladığından önlüğümü alelacele çıkardım ve çantamı aldığım gibi kapıya fırladım.
"Bu gençlik nereye gidiyor böyle püü!"
Daha sözlerim bitmeden ayağındaki terliğin öbür tekini de fırlatmaya yeltenen Alp'i görünce kapıyı çarptığım gibi çıktım gittim. Vallahi ucuz kurtulmuştum.
Neyse...
Şu an tek derdim evime gidip on saatlik uykum için dünyayla bağımı koparmamdı. Bedenim kaç gündür doğru dürüst uyku bile uyumamıştı ve ben gerçekten son demlerimdeydim.
°Bölüm Sonu°
Efenim bismillah diyip ilk bölümü yayınlayalım. Nasıl buldunuz ilki??
Bölüm yorumu alalım lütfen.
Allah'a emanetsiniz...
#birdelidolu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bicirik BİRİCİK
Literatura FemininaBir polis, Bir doktor, Ve onları bir araya getiren baş belası bir komşu... 🌙 Bicirik Biricik isimli tek kitaptır... 13.06.2022 Kitaplarım şahsıma aittir, çalınması durumunda gerekli yerlere müracaat edilecektir... #romantikkomedi 1 #biricik 1 #çatl...