1. Bölüm

586 20 2
                                    

Kalkmam gerektiğini bangır bangır bağıran alarmın sesiyle uyandım. Kalkıp giyinmem derse gitmem gerekiyordu. Üniversite de üçüncü yılımın ikinci dönemine başlıyorum. Çok üşensem de itiraf etmeliyim ki okulumu arkadaşlarımı özlemiştim. Neyse ya kimi kandırıyordum ki ben? Aslında evden hesapsızca çıkıp gezip tozmayı kantinde saatlerce dedikodu yapmayı hunharca abur cubur yemeyi özlemiştim.

Banyoda ihtiyaçlarımı giderdikten sonra uzun belime kadar uzanan kahve rengi ipe sapa gelmez gür saçlarıma okulun ilk günü şerefine şöyle güzel bir fön çektikten sonra biraz rimel ve hafif dudak balmı ile son noktayı koymuştum. Aman canım bende böyleydim işte makyajı çok sevmem. Başka biriymiş gibi hissediyordum. Hele makyajım bozulacak diye elimi yüzüme gözüme götürememek. Neyse işte anlayacağınız özel günler dışında çok hafif yapardım makyajı.

Havalar daha tam ısınmadığı için üzerime siyah diz altında, bedeni saran triko bir elbise üzerine yeşil bir ceket aldım. Ayağıma da siyah bağcıklı botlarımı giydim. Yeşil ceket gözlerimin yeşili ile uyumlu olmuştu. Hazırdım.

Uzun, gür, açık kahverengi saçlarım koyu yeşil gözlerim var. 1.65 boyumla minyon bir kızım. 20 yaşındayım. Üniversite üçüncü sınıfta en sevdiğim meslek olan sınıf öğretmenliğini okuyorum. Annem ev hanımı babam marangoz. Orta halli bir aileyiz. Marangozhane ve şuan oturduğumuz iki katlı şirin ev dedemin tek çocuğu olan babama kalmıştı. Bu yüzden çok sıkıntı çekmeden yaşayıp gidiyorduk. Babamlar mahalleyi çok sevdikleri ve ömürlük dostluklar edindikleri için buradan hiç ayrılmayı düşünmemişler iyi ki de düşünmemişler. Biz üç kardeş abim Demir, ben ve küçük kardeşim Leyla burda doğmuş onlar gibi ömürlük dostluklar edinmiştik.

Sevim Mahallesi rengarenk evleri olan, herkesin birbirini tanıdığı, kadınların gün yaptığı, erkeklerin akşam bahçede oturup tavla oynadığı, sıcak çok yaşanılası bir mahalleydi. Doğrusu ufak tefek pürüzler vardı bir iki dedikoducu gibi ama olsun o kadar da canım.

Aşağı indiğimde annem kahvaltı sofrasını kurmuş küçük kardeşim Leyla'ya okulda yemesi için sandviç hazırlarken buldum. Babam, abim ve kardeşim çoktan kahvaltıya başlamışlardı.

"Günaydınlar" herkesten günaydın sesleri gelirken yine abim takılmaya başlamıştı.

"Aman efendim kimler teşrif etmiş nihayet. Sen işe başlayınca da böyle geç uyan da göreyim bakayım."

"Dersim bugün geç başlıyor abi hem sen de hala buradasın sen niye gitmedin bugün işe daha giyinmemişsin bile! Bana diyene bak." Abim bankada memurdu ve normalde bu saatte babamda abim de çoktan çıkmış olurdu.

"Bugün dükkanda babama yardıma gideceğim izin aldım."

"Yeni siparişler aldım kızım abin bugün yardım etsin de yetişsin dedim. Hazır izinliyken de ağız tadıyla bir kahvaltı etsin."

"İyi yaptınız baba. Benim yardım edebileceğim birşey var mı? Bugün öğleden sonraki dersim boş. Öğretmen bir konferansa katılacakmış. "

" Hani bugün tüm gün doluydun kızım??? Hani girmen gereken çoook önemli derslerin vardı!!" annemin yapmacık bir sinirle yaptığı taklidimden sonra kırdığım potu anlamıştım. Bugün gün sırası annemdeydi ve dün benden yardım istediğinde kurtulmak için yalan söylemiştim. Okuldan sonrada eve gelmem mahalledeki arkadaşlarımla bir yerlere takılırız diye düşünmüştüm. Fena yakalandım ama ben de az değildim hani...

"Bu sabah guruba attılar anneciğim öğleden sonraki ders boş diye yoksa seni kırar mıydım?" bu sözlerime kimse inanmamış gülüşmeye başlamışlardı. Annemde seni seni diye başını sallayıp gülmüştü. Olsun bende kızları buraya çağırırdım madem yer içer gıybetin dibine vururduk.

Eylül Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin