6. Bölüm

267 9 6
                                    


"Ama ben biliyorum ne hissettiğimi, aşkından öldüğüm kadın bana her abi dediğinde göğsüme bir bıçak saplanıyor. Bana her abi demek istediğinde bunu hatırla. Seni deli gibi öpmek isteyen bir adama abi demeye kendini kandırmaya devam et bakalım." telefon elimden kayıp düştü. Gözlerine bakamadım daha fazla. O kadar yoğun, sıcak bakıyordu ki kaçma isteği uyandırıyordu bende. Ve ben de kaçtım yine...

Sabaha doğru anca uyuyabilmiştim. Ona da uyku denilirse tabi. Durmadan abuk sabuk rüyalar görmüştüm. Cihangir abi, Çiçek abla, tokalar, ben... Dönüp durmuştu gözümün önünde, uykudan adeta yorgun uyanmıştım.

Hızlıca bir duş alıp saçlarımı kuruttum üzerime siyah yüksek bel bir pantolon ve gri, ince triko bir kazak giydim. Saçlarımı tarayıp gevşek, balık sırtı ördüm. Göz altlarım uykusuzluktan morarmıştı onun için de biraz kapatıcı sürdüm. Dudaklarımı da hafif nemlendirmek istedim ama sonra vazgeçtim bu soluk yüzü anca bordo bir ruj kurtarırdı, ve biraz da rimel. Aynaya şöyle baktım iyi duruyordum. Bu durum ruh halimi de biraz toparlamıştı.

Aşağı indiğimde Demir abim ve babamın çoktan çıkmış olduğunu gördüm. Annem ve Leylim ile kahvaltı sofrasına oturduk.

"Eylül dersin kaçta bitiyor annem?"

"Hayırdır anneciğim sen böyle annemli canımlı cicimli konuştuğuna göre birşey isteyeceksin galiba?" diye takıldım. Çok şükür aile tarafından şanslı olanlardanım. Annem, babam, abim ve Leylim benim herşeyim. Biliyorum ki onlar için de ben çok kıymetliyim. Babam ve annemden sevgiyi,saygıyı, şefkati görmüştük. Sevgi dolu bir aile ortamında büyümek bir çocuk için paha biçilemez birşey. Babamın bir kere bile anneme kötü bir sözünü duymamış, sesini yükselttiğini dahi duymamıştım. Ne yazık ki her çocuk bu kadar şanslı olamıyordu. Küçük bir çocukken herkesin ailesi böyle sanırdım. Çünkü kötüsünü görmemiş, Bilememiştim. Ta ki oynamak için ya da ödev için gittiğim arkadaşlarımdan bazılarının özellerine istemeden de olsa  şahit olana kadar ve daha küçük yaşta bile onlar adına kalbim sıkışmıştı. Sevgisiz evlerde çocuklar büyümemeliydi...

Annem hemen yalandan okşar gibi elime vurdu. Kıyamazdı ki...

"Aaa dil de papuç papuç. Umarım bu konuşma konusunda ki marifetlerini bugün sarma sararken de görebiliriz." şimdi anlaşıldı hanımefendinin karın ağrısı.

"Ne sarması anneciğim okulum var bugün benim."

"Hiç o numaralarla gelme bana Eylül hanım! Yemezler. Dersin bugün öğlen bitiyor. Gelince sararsın ben bir sürü daha yemek yapacağım üstelik temizlik de var, tek başına nasıl yapayım yavrum? Benim ki de can!"

"Ya sen benim ders programı mı ezberledin? Daha ben ezbere bilmiyorum yahu. Hem bu kadar hazırlık niye misafir mi var?"

"Neşe teyzenler gelecek ne kadardır şöyle baş başa oturmadık özledik. Senin sarmalarını da pek bir severler kızım gelince sar yesinler emi yavrum." gelecek olanları duyunca kalbim hızlandı ellerim buz kesti. Allah 'ım ben kaçtıkça neden bir şekilde kendimi yanında buluyorum.
Ailelerimiz çok yakındı. Annelerimiz, babalarımız ve o ile abim... Kendimi bildim bileli iç içeydik. Kanbağımız yoktu ama ondan öte gönül bağımız vardı. Ben de onların olmayan kızları gibiydim ellerinde büyümüştüm. Ama o malum olaydan sonra küçük Eylül'ün kalbi kırıldıktan sonra anne babasından değil ama kendimi Cihangir abi'den uzak tutmuştum. Ya da görmezden gelmiştim, bir süre sonra da bu bende bir alışkanlık haline gelmişti. Yıllardır yapmak isteyip de yapamadığım şeyi kendi elleri ile yapmıştı. Kalbim o kadar kırılmıştı ki, hele de o eğilmez bükülmez gururum...  Bir daha onunla mecbur olmadıkça konuşmamış, kısa öz cümleler kurmuştum. Ve ben büyüdüm büyüdükçe kalbimde kırılan yerler kaynadı ama izleri geçmedi. Hep orada durdular. Belki bunun için bir merhem bulamadım ama küçük Eylül'ün kırılan gururu için ondan uzak durabilmiştim.

Eylül Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin