3. Bölüm

316 17 3
                                    

"Bekle. Nereye kaçıyorsun? Konuşalım." 

Kendinden emin, sakindi ses tonu. Bense ayazda kalmış bir serçe gibi tir tir titriyordum. Bu hallere düşecek insan mıydım ben? Hani nerde o kendinden emin, burnu düşse eğilip yerden almayacak Eylül? 

"Y-yok Cihangir abi geç oldu. Bizimkiler merak eder."  sesim titremişti. Yanaklarım utançtan yanıyor, nereye bakacağımı bilemiyordum tek istediğim buradan gitmekti. Ama karşımda gözleri kara delik gibi olan adam kolumu bırakmıyor gitmeme izin vermiyordu. Kolumu çok sıkı tutmamıştı ama gidebileceğim kadar gevşek de değildi. 

Büyük güçlü ellerinden yayılan sıcaklık tenimi dağlıyordu sanki. İkimizde sokağın ortasında öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Bu işkenceye daha fazla dayanamıyormuş gibi derin bir soluk aldı gözlerini birkaç saniye kapadı. Gözlerini tekrar açtığında o kadar yoğun bakıyordu ki, titrememek elde değildi. Bir adım daha yaklaştı. İyice dibime girmişti. Nefes alışverişlerini saçlarımda hissediyordum. Halim hal değildi, düşüp bayılmaktan korkuyordum artık. 

Adeta yalvaran bir ses tonuyla konuştuğunda saçlarımda yüzümde hissettiğim nefesle dizlerim titredi. 

"Lütfen,izin ver. Duyduğunu biliyorum. Kaçma, öldürme beni. İzin ver yıllardır beni tüketip bitiren bu yarayı dağlayayım seninle. İzin ver dayanamıyorum artık bu sevdayı senden gizlemeye. Beni görmemene dayanamıyorum." 

O içinde tutamadığı bu sevdayı içli içli anlatırken benim kalbim kafesteki bir kuş gibi çırpınıyordu. Ne hissettiğimi kestiremiyordum. Şaşkınlık, endişe ve korku hepsi içimde karman çorman olmuştu. Ama kabul edemediğim, duymazdan geldiğim, çok çok derinlerde bir yerde bir heyecan hissediyordum. 

"Bir şey söyle bakma bana öyle." acı içinde söylediği sözler irkilmeme neden olmuştu. Kolumu geri çektim direnmedi daha fazla bıraktı kolumu ama geri de çekilmedi. Yüzüme beklentiyle bakıyordu. Ama benim söyleyecek birşeyim yoktu sanırım şok geçiriyordum. 

İçimdeki çocuk Eylül ağır bastı ve kolumu hızla çekip koşarak eve gittim. Anahtarı elim titreyerek bulup içeri girdim. Arkamı kapıya yaslayıp derin derin soludum ama nafile, adeta ciğerlerime nefes gitmiyordu. Kalbimin gümbürtüsü dışarıdan duyulacak diye korktuğumdan hızla odama çıktım. Annem mutfakta hem telefonla konuşup hem yemek yaptığından beni fark etmemişti. Odama girince yatağın köşesine çöktüm. Ne yapacaktım? Cihangir abi beni mi seviyordu? Hem de yıllardır… 

Yaklaşık bir saattir Çiçek ablanın söylediklerini, Cihangir abinin bakışlarını, kolumu tutuşunu düşünüyordum. Aynı mahalledeydik ikisiyle de,nasıl kaçacaktım?Üstelik Cihangir abi buna izin verecek gibi de durmuyordu. Ben ona Cihangir abi diyordum böyle bir şey nasıl mümkün olurdu? Cevabı bende olmayan bir sürü soruyla kala kalmıştım. En sonunda derin bir nefes alıp üzerimi değiştirdim elimi yüzümü yıkayıp herşeyi akışına bırakmaya karar verdim. En nihayetinde kader kendi bildiğini okumuyor muydu zaten? Bugün olanlarda bunun kanıtı değil miydi? Cihangir abi yıllarca saklamıştı duygularını ama ben yine de onun hiç beklemediği bir şekilde öğrenmiştim. 

Ailecek sofraya oturmuş annemin yaptığı kapuskayı yiyorduk ve hiçbirimiz de kapuska sevmezdik. Ama sevgili annem yinede yapardı. En sonunda Leyla anneme dönerek kimsenin karşı koyamadığı o tatlı sesiyle konuştu. 

"Annecim ben çok açım ama kapuska yemek istemiyorum." 

"Hayır efendim! O kapuska yenilecek. Hem gelişimin için yemen gerek." 

"Peki" ama öyle bir peki demişti ki herkesin içi gitmişti. Herkes somurtarak tabağıyla oynuyordu. En son annem dayanamayarak ayağa kalktı. 

"Tamam tamam ben bu yemeği komşuya yollayayım onun çocukları seviyor yer. Hem ziyan olmaz sizin de boğazınızdan sağlıklı birşey geçmesin emi! Ben size bir menemen yapayım." 

Alkışlar eşliğinde annemi mutfağa yolladık. Tabi bende yardım ettim. Ailecek bol sohbetli güzel bir gece geçirdik ama benim tutuk hallerim gözden kaçmamıştı. Herkes ayrı ayrı sıkıştırdı beni ama ben derslerin bu ara çok yoğun olduğu, zorlandığım ile ilgili birşeyler geveledim. 

Odama geçtiğimde gece 11 olmuştu. Düşünmemek için uzun bir duş aldım. Üzerime Tom ve Jerry pijamalarımı giydim. Saçlarımı havluyla gelişigüzel kurulayıp salık bıraktım. Saçlarımı kurutmayı hiç sevmezdim. Kitaplığa gittim elime Göçebe kitabını aldım. Fantastik kitapları severdim. Aslında bütün kitapları severdim. Onlar benim için bir sığınak, istediğim gibi yönetebildiğim bir dünyaydı. Birkaç hafta önce aldığım ama elimde başka kitap olduğu için okumaya fırsat bulamadığım kitabı okumak için sabırsızlanıyordum. İçeri hava alsın diye pencereyi açtım. Ama karşı evde görmeye, hatta düşünmeye cesaret edemediğim adam yüzünden perdeyi çektim. 

Okuyalı bir saate yakın olmuştu. Kitap öyle heyecan vericiydi ki elimden bırakamıyordum. Ama dersim vardı yarın sabah. İstemeyerek de olsa kitabı masaya bıraktım. Telefonumu yatmadan kontrol etmek için elime aldığım sırada titredi. 

Cihangir Abi:

Yarın dersin bitince kapıda beni bekle. Konuşacağız. 

Birkaç dakika mesajı algılayamadım. Bu bir rica değil emirdi. Kendini kim sanıyordu bu? Gerçekten onu bekleyeceğimi mi sanıyordu? Anlaşılan kızlar onu fazla pohpohlamış olacak ki kendini karşı konulmaz sanıyordu. Hem dersimin kaçta biteceğini nereden bilecekti ki? Cevap vermedim telefonu komidine bırakıp uyuyabilmek için koyun saymaya başladım. 

Sabah uyandığımda kendimi adeta çapaya gitmiş gibi yorgun hissediyordum. Her yerim ağrıyor yataktan çıkmayı reddediyordu. Sürünerek kalkıp hazırlandım. Üzerime beyaz üzerine minik papatyalar işlenmiş bir gömlek altına da kot pantolon giydim. Saçlarımı da tarayıp açık bıraktım. 

Aşağı indiğimde annem kahvaltı hazırlıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aşağı indiğimde annem kahvaltı hazırlıyordu. 

"Günaydın anne" 

"Günaydın kızım." başını kaldırıp yüzüme baktı. Sonra kaşlarını çattı. 

"Ne bu halin? Gece uyumadın mı yoksa? Dün gece de vardı sende birşeyler gözümden kaçtı sanma!" 

"Aman anne dedim ya dersler zorluyor bu ara. Dün gece de çalıştığım için geç uyudum hepsi bu." şefkatle omzumu okşadı. 

"Derslerin önemli ama sen daha önemlisin kızım. Bu yıl olmadı sonraki yıl geçersin derslerini. Bu kadar perişan etme kendini. Hadi sıcak sıcak ye omletini, süzülmüşsün zaten."  

O an bütün dertlerimi, Çiçek ablayı, Cihangir abiyi, mahalleliyi, dersleri herşeyi unuttum. Bu güzel aile için binlerce defa şükrettim. Onlar var olduğu sürece ben herşeyin altından kalkarım. 

Ders çıkışı istemsiz bir şekilde gergindim. Kendi kendime 'o nereden bilecek dersinin bittiğini' diyordum. Ama yine de sakinleşemiyordum. En iyisi biraz kantinde arkadaşlarla oyalanıp kafa dağıtmak diye düşündüm.

 Kızlarla kantine geçip kahve içtik derslerden, hocalardan konuştuk. Ama  bir türlü Cihangir abiyi düşünmeyi bırakamıyordum. Eninde sonunda onunla yüzleşecektim. Ailelerimiz çok yakındı. Ben bunları düşünürken telefon titredi. Mesaj gelmişti. 

Cihangir Abi :

 Boşuna oyalanma bence, kapıdan ayrılmayacağım. Eninde sonunda çıkmak zorundasın. Ve ben bugün seninle konuşmadan durmayacağım bil. Gerekirse evine gelirim. Daha fazla dayanmaya takatim yok inan! 

Bölüm kısa oldu arkadaşlar 😬 Bu aralar çok yoğundum sizi de daha fazla bekletmek istemedim. Gelecek bölüm telafi edeceğim. İyi okumalar...

Eylül Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin