2

6.2K 627 497
                                    

Evettt kısa bir aradan sonra ikinci bölümle birlikte döndük oy ve yorumlarınız bizi çok mutlu ediyor şimdiden keyifli okumalar umarım beğenirsinizz.

Namjoon denen anladığım kadarıyla garip giyinişli ama yakışıklı ve kendini prens sanan şahısın sağ kolu gibi bir şeydi.

Çünkü beni alıp zorla Disneyland çakması bir saraya getirmesi yakışıklı prensin tek sözüne bakmıştı.

Kendimi bir sürekli dizi senaryosunun tam ortasına düşmüş gibi hissediyorum. Neredeyim ve bu garip giyinen insanlar kim ya da böyle bir saray ne zamandan beri Kore'de var. Varsa neden haberimiz yok bilmiyorum ama kafayı yememe çok az kaldığı kesin.

Yaklaşık iki saattir zindan dedikleri bok çuvalından üç dakika önce yapılmış aptal yerde bekliyordum. Neden burada tutuyorlar ve bizim topraklarımız derken neyden kastediyor onu da anlamadım. Yoksa garip giyinişli yakışıklı prens bir yamyam kabilesinin başı falan mı?

Sonuçta şehirlerden uzak yerlerde hala medeniyetten uzak toplumlar var. Bir dakika sanırım şu durumda en mantıklı seçenek bu oluyor ve en mantıklı seçenek eğer buysa siki tuttum demek oluyor. 

Eğer bunlar yamyamsa sanırım burada akşam yemeği olmak için bekliyorum. Hayır, bunu asla kabullenemem liseden mezun olmadan hayatta ölemem götümü yırtarak bu güne kadar çalıştım. Ben önce mezun olayım sonra yiyebilirler.
Hayır ya neden yesinler ki ben mezun olayım ama yine de beni yemesinler hay kafama düşündüğüm şeye bak lanet.

Ben tam da bu şekilde ne olacağını düşünürken bulunduğum hücreye birkaç muhafız olduğunu düşündüğüm kişiler geldi.

"Hey soytarı prens seninle konuşmak istiyor bizimle geliyorsun."

"Soytarı mı? Pardon da burada bir soytarı varsa oda sizsiniz şu tipinize bakın sanki 500 yıl önceki Kore imparatorluğunun anlatıldığı bir tarih filminde gibiyim."

"Beni iyi dinle soytarı neyden bahsediyorsun anlamıyoruz ama tek bildiğim buraya ait olmadığın sanki 500 yıl sonradan gelmiş bir kaçkın gibisin."

"Bana bak soytarı falan bir yere kadar ağzını topla bakıyım sen kimsin de benle böyle konuşuyorsun. Kaçkınmış asıl kaçkın sizsiniz medeniyetten uzak mağara insanları sizi."

"Fazla konuşma yürü prens daha fazla beklemesin."

Beni nerdeyse sürükleyerek çıkardığı zindandan sonunda gün yüzü gören koridorlara geçtiğimizde iyice her tarafı inceledim. Cidden sanki fetih filmlerinin çekildiği bir sette gibiydim.

Her şey o kadar gerçek gibiydi ki ben tam incelememi yaparken ittirilerek girdiğim kapıdan sonra muhafız eğilerek yanımızdan ayrılmıştı. Tam karşıma döndüğümde ise görkemli bir tahtta oturan yakışıklı prensi görmüştüm.

"Vay be garip giyinişli falansın ama oturduğun yer baya klâsmış medeniyetten uzak bir topluluk için fazla medenisiniz."

Ben konuştuktan sonra bir süre sessiz kalmış ve sadece beni incelemişti daha sonra ise konuşmaya başlamıştı.

"Beni iyi dinle kaçkın ve sorularıma doğru bir şekilde cevap ver yoksa kafanı gövdenden ayırmaktan hiç çekinmem bunu bil."

"Kafamı gövdemden mi?" diyerek yutkunduktan sonra ciddileşmeye başladım bu yamyam insanlar çiğ çiğ yerler yoksa beni.

"İlk sorum nereden geldiğinle ilgili seni kim yolladı bizim topraklarımıza izinsiz kimse ayak basamaz nasıl içeri sızdın?"

"İçeri falan sızmadım bu orman Güney Kore vatandaşı olan her bireyin özgürce girebileceği bir yer siz kim oluyorsunuz da size ait oluyormuş. Pardon hangi yüzyılda yaşıyoruz ne bu barbarlık canım yeter artık burama kadar geldi bırakın beni de evime gidiyim lütfen."

Ma Moitié Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin