YoongiGün ışığı gözüme vurdu ve gözlerimi açtım. Esniyor ve saate göz atıyorum. Tam vaktinde uyanmışım. Uykumu aldığımı hissediyorum. Gerindim ve banyoya gittim. İşlerimi hallettikten sonra aynadan yansımama bakıyorum. Gözlerimin içi parlıyor. Sana değdikleri için böyleler. Gülümsüyorum ve odama geçiyorum.
Gardırobun karşısına geçip mavi bir kazak ve siyah bir pantolon aldım elime. Üstümü giyindikten sonra telefonumu alıyorum. Seni aramam gerek. Sesini işitmem, seni hissetmem gerek.
*Âşk'ım aranıyor...
Birkaç çalıştan sonra açıyorsun ama sana konuşmak için fırsat vermiyorum. "Günaydın Hoba!" neşeli sesimle konuşuyorum. Gülümsümemem tüm yüzüme yayılıyor. Adını söylemek bile beni deli ediyor. Üstümdeki etkine bayılıyorum.
"Alo?" Duyduğum sesle gülümsemem donuyor ve kaşlarım havalanıyor. Seokjin'in sesini duymayı beklemediğim kesin. "Hoseok orada değil mi?" Sesim bütün neşesini kaybediyor. Herkese olduğum gibi oluyorum yine. "Hoseok duş alıyor. Bir şey mi söyleyecektin? İletebilirim." Söyledikleriyle elim yumruk halini alıyor. Beni sinirlendirmek için böyle konuştuğunu biliyorum elbette. "Gerek yok. Daha sonra tekrar ararım." Hafifçe gülüyor. "Peki. Görüşü-"
Daha fazla dayanamıyor ve suratına kapatıyorum. Senin sesini duyarak güne güzel başlamayı düşünüyordum; onun sesini duymayı değil. İç çekip odamdan çıkıyorum. Merdivenleri hızla iniyorum ve kahvaltı masasına geçiyorum. "Günaydın." Tabağımı doldurduktan sonra yemeye başlıyorum. Kahvaltı boyunca annem ve babam konuşuyor. Babamın işleri, annemin duyduğu haberler ve beni hiç ilgilendirmeyen diğer konular. Ta ki annemin bana sorduğu soruya kadar. "Ee Yoongi, kız arkadaşın var mı?" Özellikle kız arkadaş kısmına vurgu yapıyor çünkü "iyileştiğimi" düşünüyorlar.
"Hayır, yok." Çatalımı elimde sıkıyor ve onu cevaplıyorum. "Biz de sen dün ağzın kulaklarında eve gelince bir sevgilin var sanmıştık." Babamın konuşmasıyla ona doğru bakıyorum. Zaten bir sevgilim var ama bunu onların bilmesine gerek yok; en azından şimdilik. İlişkimizi tehlikeye atamam Hoseok. "Sevgilim falan yok. Size öyle gelmiş. Neyse size afiyet olsun. Derse gecikmek istemiyorum." Masadan kalkıp kapıya doğru ilerliyorum. Babam arkamdan sesleniyor. "Bir kız arkadaşın olur da bize söylemezsen üzülürüz Yoongi."
Ne demek istediğini anlıyorum ne yazık ki. Hâlâ bana güvenmiyor. Derin bir nefes alıyor ve dışarı çıkıyorum. Homofobik insanlarla uğraşmayı sevmiyorum. Arabama ilerliyorum. Bindikten sonra çalıştırıyor ve okula doğru sürmeye başlıyorum. Aslında dersim öğleden sonra. Hatta seninki de öyle. Birlikte vakit geçiririz diye erkenden okula gitmek istiyorum. Yüzümde minik bir gülümseme yer ediniyor. Seni düşünmek zihnimdeki tüm kötü düşünceleri defediyor, dikenli fikirlerimi yok ediyor. Sadece sen ve senin âşkın kalıyor. Derin bir nefes alıyorum. Bir ân önce seni görmem gerek.
Bilirsin; bir ayçiçeği güneşinden uzun süre mahrum kalmamalı yoksa boynu bükülür. Boynumun hiçbir zaman bükülmeyeceğini biliyorum.
-----------
Taehyung
"Jungkook daha kaç kere söylemem gerek? İyiyim dedim ya. Eve gitsem daha iyi olur. Hoseok hyung yalnız kalmasın." Jungkook ısrarla onun evine gitmem gerektiğini söylüyordu. Ne işim vardı onun evinde? Hem ciddiydim, Hoseok hyungu yalnız bırakmak istemiyordum. "Çiçeğim, sence Yoongi hyungum onu yalnız bırakmış mıdır? Bence biz onları yalnız bırakalım. Anlarsın ya." Kaşlarını kaldırıp indiriyordu. Koluna bir tane geçirdim. "Saçmalama! Uyandığımda aradım onu. Evde yalnızmış. Yani Seokjin hyung varmış ama o da ayrılmış evden." Jungkook ile hastanede kalmıştık. Daha doğrusu ben uyuyakalmıştım o da ben uyuduğum için gitmemişti. Bu durum hoşuma gitmişti. Belki birazcık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just you | sope✓
Fanfic'Sen ruhumdan bir parça değilsin Hoseok; sen ruhumsun. Bana can verensin. İçimdeki sözlükte nefes kelimesinin karşılığı sensin Sana düğümlüyüm' ***