Medya : Koroğlu beyleri ve Balın
Yazar
Aldığı komutla oturduğu koltuktan hızla kalkan Yiğit, gri sehpanın üstüne bıraktığı telefonunu alarak ekranı açtı. Yaşadığı bu tuhaf olayın etkisiyle elleri titriyor, yanlışlıkla başka birini arıyordu neredeyse. "Tamam sakin ol sakin ol!" diye mırıldandı. Fakat hala aynı titreme geçmemiş aksine onu daha da telaşlandırmıştı.
Bir kaç dakika sonra, babasının ismini buldu kişilerinde. Üstüne tıklayarak kulağına yaklaştırdı. Bir kaç çalıştan sonra kendisini ısrarla arayan oğluna bağıra bağıra bağıra açtı telefonu Eray bey. Sinirli soluğunu bırakarak dudaklarını oynattı.
"Karargahta olduğumu biliyorsun Yiğit, ısrarla aramayın demedim mi?" babası haklıydı. O bir asker olduğu için zırt pırt rahatsız edemezlerdi ki bunu hepsi çok iyi biliyordu. Fakat durum şu an çok acildi. "Özür dilerim baba ama acil bir durum var. Eve gelemez misin?"
Biraz önceki sinirli halinin yerini meraka bırakan Eray bey, oğlunun titreyen sesiyle ters bir şey olduğunu fark etmişti zaten. Kaşları çatıldı, kendisini bekleyen askere başıyla çıkmasını işaret edip siyah deri koltuğuna oturdu. "Anlat." dedi keskin sesiyle.
Yiğit kendini toparlamak istercesine derin bir nefes çekti ciğerlerine. İçinde bulunduğu durumu kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. "Kapımıza bir kız çocuğu bırakıp kaçtılar. Şu an telefonda anlatmak saçma geliyor olabilir sana o yüzden eve gelmek zorundasın."
Eray bey, şaşkınlıkla duyduğu şeyleri sindirmeye çalıştı. Ne demişti oğlu? Kapımızın önüne bir kız çocuğu mu bıraktılar? Şaşkınlığından bir kaç saniyede kurtulup, havalanmış kaşlarını indirdi. "Annen nerede?" yiğit kafasını uyuyan kızın saçlarını okşayıp hayal alemine dalmış annesine çevirdi.
Bu görüntü kalbini tekletmişti. Öyle güzel duruyorlardı ki, yıllardır hayalini kurdukları kızlarıydı sanki bu ufak kız. Gülümsedi "Yanımda, çocukla ilgileniyor."
Eray beyin içi titredi. Karısının kız çocuğu hasretini biliyordu. "Anneni yalnız bırakma hemen geliyorum!"
🛐
Yiğit Korolğlu
Telefonu suratıma kapatan babamı hiç umursamadan kalktığım koltuğa geri çöktüm. Genelde insanların suratıma telefonu kapatmasından nefret eder geri arayarak en yaratıcı küfürlerimi sıralardım fakat bu kişi babam olunca bir tarafım yemiyordu. Öne doğru hafif eğilerek dirseklerimi dizlerime yasladım.
Karşımdaki görüntü dünyalara bedeldi. Annem ufaklığın o eşsiz suratına dalmış saçlarını okşuyordu. Üzülmesini istemiyordum bu yüzden polis için ısrar etmiştim. Doğru olanda buydu zaten. Ufaklığı göreli saatler olmamıştı fakat annem ona hemen bağlanmış gibiydi.
"Çok güzel değil mi?" diye sordu fakat benden bir yanıt bekliyormuş gibi değildi. Daha çok kendi kendine konuşuyordu sanki. "Çok güzel..." dedim yüzümdeki minik gülümsemeyle.
O kadar güzel bir kız çocuğuydu ki, eğer kız kardeşim olsaydı bırak onu bir başkasına vermeyi, evden dahi çıkartmazdım herhalde ben. İnsanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu ki?
"Keşke" dedi yutkunarak, "keşke kız kardeşiniz olsaydı, tıpkı bunun kadar güzel ve minik" ağlamaktan gözleri şişmiş, yanakları ve neredeyse olmayan burnunun ucu kızarmıştı. Altın sarısı saçları uzandığı gri yastığın üstüne saçılmıştı, tıpkı bir peri kızı gibiydi.
"Anne yerde?" dedi gözlerini açarken, masmavi gözleri gözlerimle takılınca nefes alamadım. Bu kız gerçek miydi yoksa biz halüsinasyon mu görüyorduk şu an? "Anne yerde?" diye tekrar sorunca kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balın
Teen Fiction●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocuk hasreti çeken Bade hanım ve eşi Eray bey, 5 erkek çocuğun ardından umutlarını yitirmiş kendilerini evlatlarına adamış birer anne babaydı...