2.0

37.6K 1.9K 306
                                    

Medya; katil

Yazar

02.01.2015

Henüz çok küçüktü.

Ellerini kana bulamasının ardından tam sekiz sene, acılar içinde geçmişti. Bazen zihninde onu ölüme sürüklenmek için bir hayalet gibi dolanan sesler, bu kez ölmek için değil öldürmek için fısıldıyordu.

Biri vardı zihninde.

Aynı bedende iki kişiydiler. Biri iyi veya kötü değildi. Tanrının ona bahşettiği hayatı yaşamak için yer yüzünde kıvranıyordu sadece. Diğeri ise saf kötülükten oluşuyordu. İntikam için yanan kalbi, diğer kişiliği kendine köle yapmıştı.

Sadece öldür diyordu, sadece öldür.

Tarihler ocak ayının ikinci gününü gösterirken, gecenin bir yarısı ufak bedenini korumak için sığındığı bağlı yatakta kıvranıp duruyordu. Kocaman, insanın dıştan bakınca bile ürperdiği bu hastanede tam üç senesi geçmişti. Denizin dibinde, çakan şimşeklerin sesiyle her gece ağlayarak uyanmıştı küçük çocuk.

"Tanrım... " dedi ağlayarak. İçinde ukde kalmış çocukluğunun sevinçleri bu gece son bulacaktı. "Beni neden cennetinden kovdun! Sana ihtiyacım var. Beni Azad et! Bana yardım et! Bana merhamet et!"

Dilinde bitmeyen yakarış, uzun zamandır görmediği koridordan gelen ayak sesleriyle son buldu. Titreten çenesi, her an akmaya hazır gözyaşlarıyla daha da titremeye başladı. Bedenine enjekte edilmiş, uyuşturucudan hallice zehir hareket etmesini zorlaştırıyordu. Bağlı kolunu, ağlaya ağlaya çözmeye çalıştı bir süre.

Henüz masumluğunu yitirmemiş bembeyaz oda; Tıpkı dakikalar sonra masumluğunu yitirecek çocuğun kalbi kadar temizdi. Bomboştu. Zehirlerin bulunduğu ufak bir komodin, bağlı olduğu bir yatak ve sadece pencere vardı tepede.

O tepedeki pencereden içeriye vuran ay ışığı, beyaz teninin üstünde dans ediyordu adeta. Tek ışık huzmesi yıllardır bu ay ışığıydı. Sabahları güneşin yakıcı sıcaklığı, geceleri ise ayın dondurucu soğukluğunda hayat bulmaya çalışıyordu.

Hareket etmeyi kesti. Bilgine bağlı ipi hala çözememişti. Yaklaşan ayak sesleriyle kaderine boyun eğmek zorunda kalacaktı ki, zihninin esiri, onunla konuşmayı kesen ses tekrar yaşam belirtisi verdi.

"öldür onu dimòniu, öldür!"

Bedeni bir yay gibi gerildi. O öldüremezdi, korkaktı. Öldürebilseydi üç yıl önce onu buraya bırakan kadının kalbini söküp alırdı.

Koridordaki ayak sesleri son buldu. Şeytanı gülümsemesi yüzünden asla düşmeyen doktor, kapıyı açarak usulca içeriye süzüldü. Nefesini tuttu küçük çocuk, uyuduğunu düşünmesini istedi. Zihni onu bu şekilde yönlendiriyordu. Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından odada sadece nefes sesleri varken birden kahkaha sesi yankılandı.

Bedeni dahada gerildi.

Doktor ışığı açtığı an, bembeyaz odada gün yüzüne çıkmıştı. Gözleri yaşardı çocuğun, gözleri kapalı olmasına rağmen, göz kapaklarına işleyen ışık canını yakıyordu.

Sahi, ışığı görmeyeli kaç gün olmuştu? Kaç yıl?

Acıdan yanan gözlerini hiçe saydı. Biraz önce aldığı haberle çocuğu bu gün tamamen öldürecekti doktor.

On üç sene boyunca işgencelere, baba demeye utandığı adamın gözlerinin önünde ablasına yaptıklarına, annesinin kendisine şeytan diyerek her gece dövmesine. Her şeye katlanmıştı. Bu gün ise bu acıların hepsi son bulacaktı.

BalınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin