Medya: Balın
Yine, yeniden...
Yazar
Ufak bir hatırlatma! "Berzan zerrinin kocasıydı. Zerrin Balının öz annesi. Ruhşan Berzanın ilk karısı ve papatya ilk çocuğu."
Derin bir sessizlik vardı Gümüştekin konağında. Ölümlerin bitmediği, kana susamış bu konak aslında hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Mardin'e yabancılaşmış ve dahi sürüsünden kopmuş bir kurt gibi yapayalnız kalmıştı.
Birbirinden bağımsız insanların bir arada yaşadığı Gümüştekin konağı, büyük ağa gittiğinden beri adeta yetim kalmıştı. Ne bir çocuk sesi, kuş cıvıltısı nede bir köpeğin havlaması duyuluyordu. Bomboştu, bomboş ve kimsesiz...
Konağın hala hayatta olduğuna dair cevap veren tek şey, Berzan ağanın odasından gelen loş bir ışık huzmesiydi. O bile sönmeye yüz tutmuş, cılız ve titrek şekilde aydınlatıyordu odayı.
"Bana cevap ver Meryem!" dedi sessizce Berzan ağa. Hamile karısının bileğinden tutarak kendine doğru çekti. Genç kadının karnı, sertçe çekilmenin verdiği korkuyla kasılmış ve sancımıştı ama şimdi güçlü durmak zorundaydı. Eğer korktuğunu belli ederse sonu ondan önceki kadınlar gibi olur ve karnında bebeğiyle ölebilirdi.
Kendi canı umurunda bile değildi genç kadının. Fakat doğmamış evladının canını almalarına asla müsaade etmezdi. "Ne istersin Berzan? Anlattım sana her şeyi yemin ederim, neden inanmıyorsun?" bir denizin kızgınlığına benziyordu bakışları. Sert ve dalga dalgaydı. Biraz acıdan ve kederden pay almış, biraz hayal kırıklığına uğramıştı.
"Sen!" dedi nefsine hakim olmaya çalışarak. Karşısında bir adam olsa yumruklarıyla parçalayabilirdi. O kadar sinirliydi ki, bu siniri hamile kadın bile durduramazdı. "Sen benden kızımı nasıl saklarsın!? Zerrine nasıl ayaklık edersin he!? Nasıl ihanet ettin bana söyle!?" bu kez diğer bileğinide tutarak sarstı kadını. Başındaki öylesine atılmış beyaz tülbent kafasından kayarak omuzlarına düştü. Gece karası saçları tel tel süzülüp yüzüne değdi.
"Berzan! Yemin ederim kimseye ayaklık etmedim. Sadece yardım istedi, öleceğim dedi hamileydi. Siz onu öldürecektiniz bende sadece bilet aldım ona. Ölmesine göz mü yumusaydım, karnında bebek vardı bebe-" yüzüne yediği tokat, beynini uyuşturarak tüm uzuvlarını hareketsiz bıraktı. Sancısı daha da çoğalırken, sağına doğru, avuçlarının üstüne düştü acıyla. O an ölmeyi dileyeceği şey gerçekleşti bir an. Bacaklarının arasından süzülen kırmızı sıvı, doğmamış evladının ölüm haberiydi.
"Bir de açık açık söyler misin ne olduğunu!?" kadının üstüne doğru eğilerek, gece karası saçlarından tutup geriye çekti. Şoktan çıkamayan kadının gözleri bacaklarındaydı. "Bebeğim..." dedi sessizce. Canını acıtıp bağıran adamı bile duymuyordu şu an. "Bebeğim gidiyor, bebeğim! Onu kaybedemem, bebeğim ölemez hayır!" çığlık çığlığa ellerini adama doğru savurup ellerinden kurtuldu. Berzan olana anlam veremezken kadının dediği şeyle içi titredi sanki yüzü varmış gibi...
Bebeği mi ölüyordu?
Tüm çocukları neden aynı kaderi yaşıyordu ki?
Gözleri ellerine kan bulanmış kadının parmaklarına kaydı. "Bebeğim!" güçlü bir çığlığın ardından yere yığılan kadın son kez sayıkladı evladını. Bir kızı olacaktı, ismini seçmekte her ne kadar zorlansada bir isim vardı hep aklında. Şimdi doğmamış kızı, ismini vereceği kadın gibi gitmişti.
•••
Yazar
"Hasta yakınları?" ameliyathaneden çıkan doktor, elindeki bonesini sıkı sıkı tutarak yürümeye başladı. Anında ayaklanan genç olmak üzere yaklaşık dört kişi doktorun üzerine doğru yürürken geri dönüp ameliyathaneye girmemek için zor tutuyordu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balın
Teen Fiction●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocuk hasreti çeken Bade hanım ve eşi Eray bey, 5 erkek çocuğun ardından umutlarını yitirmiş kendilerini evlatlarına adamış birer anne babaydı...