AİLECEK

5 1 0
                                    


On sekiz yaşma kadar, benimle hiç mi hiç ilgilenmeyen bir sürü küçük kıza umutsuzca âşık olmuştum. Alışıldık yerlerde, okulda, oyun alanında, mahallede karşılaştığım küçük kızlardı hepsi.

Benimle tek ilgilenen at yarışlarında tanıştığım kız oldu. Adı Wendy'ydi. Benimki gibi onun da babası haftada üç dört kere Wendy'yi yarışlara getiriyordu. Sonbaharda okuldan sonra, yazın çalışma saatlerinde.

Bizimkisi ancak küçük bir çocuğun başına gelebilecek o olanaksız romantik ilişkilerden biriydi. (Yastığı oymuş gibi öpmekle geçen bütün o geceler, içimden Ingrid Bergman ile Cary Grant'in oynadığı filmlerdeki o yürek kabartan romantik şarkılardan birini söylerdim. O yaşın her şeyi mükemmel gören gözleriyle ne kadar kırılgan, gerçek ve güzeldi Wendy.) Onu ilk kez dokuz yaşındayken gördüm. On beş yaşıma kadar birbirimize merhaba bile demedik, oysa birbirimizi haftada en azından üç kere görürdük. Ama o daima benimleydi, her an düşündüğüm, her gece düşlediğim kız. Cansız, hüzünlü mavi gözlü, hemencecik üzüntüyle gülümseyen melankolik küçük sarışın.

Onda gördüğüm hüznü tanıyordum. Benim hüznümdü o. Babalarımız bizi at yarışlarına, kumar oynamadıklarına annelerimizi inandırmak için getirirdi. İnsanın küçük çocuğu yanındaysa kötü bir şey yapabilir miydi? Yarışlarda kaybedilen para kiranın ödenmemesi, manavın bakkalın veresiye vermeyi kesmesi, telefonun ikide bir kesilmesi demekti. Ayrıca evde tartışma demekti. Dolabın içine ne kadar girersem gireyim, başımı kaç yastıkla örtersem örteyim, yine de birbirlerine haykırdıklarını işitirdim. Bazen anneme vururdu. Hatta bir keresinde onu merdivenlerden aşağı itti, annemin bacağı kırıldı. Her şeye rağmen onların birlikte olmasını isterdim. Ayrılacaklar diye dehşete kapılırdım. Hayal edilemeyecek kadar severdim ikisini de. Babamı neden böylesine çok sevdiğimi sormayın. Hiçbir fikrim yok.

On beş yaşımdayken, Mayıs ayında ılık bir öğleden sonra onunla ilk kez konuştuğumuzda, solgun mu solgun yüzünün güzelliğini mosmor olmuş bir göz bozmuştu. Demek ki babası sonunda ona da vurmaya başlamıştı. Benim babam beni yıllarca önce dövmeye başlamıştı. Kumar oynadıkları, kumar oynamayı bırakamadıklan için öyle hırslanıyorlardı ki önlerine gelen ilk kişiyi yakalayıp umutsuzluklarının bütün hıncını ondan çıkarıyorlardı.

Tribünün alt kısmında, babasıyla her zaman oturdukları yerden kalkmış, yukarı çıkıyordu. Onu görünce yolunu kestim.

Altı yıl birbirimizi uzaktan seyrettikten sonra ilk kez ona, "Merhaba" dedim. "Merhaba."

"Gözüne üzüldüm."

"Çok sarhoştu. Genellikle vurmaz. Ama son zamanlarda iyice kötüleşiyor." Dönüp oturdukları yere baktı. Babası bize dik dik bakıyordu. "Acele etmeliyim. Ona sosisli sandviç almamı istedi."

"Seni bir ara görmek isterdim."

Gülümsedi. Mor gözüyle çok tatlı, çok acıklıydı. "Ben de isterim."

O yazın sonuna kadar hep rastladım ona ama bir türlü konuşma fırsatı bulamadık. Fırsat da yaratmadık. O benim uyuşturucumdu. Başka kimseyi düşünmüyor, başka kimseyi istemiyordum. Okuldaki kızların ev hayatımın nasıl olduğuna, babamın kumar oynamasının annemi nasıl yorduğu ve ihtiyarlattığına, beni nasıl endişelendirdiği ve öfkelendirdiğine dair hiçbir fikirleri yoktu. Yalnızca Wendy anlıyordu beni.

Wendy Wendy Wendy, Artık bazı ihtiyaçlar duyuyordum, o da artık yalnız bir oğlan çocuğunun saf düşü olmaktan çıkmıştı. Onun bedenini de istiyordum. Çok güzel bir genç kadın olmuştu.

O yazın sonuna doğru yağmurun mevsimsiz kurşuniliği göğü kapladı. Yarışlara gelenler kışlık paltolarını giymeye başladı. Birkaç yarış iptal edildi. Wendy ile babası birden ortadan kayboldu.

Korku Hikayeleri +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin