Gain elini kaldırıp savaşçılarını durdurdu. Yabancı bir koku alıyordu. Kan kokusuydu fakat bir vampire ait değildi. Böylesine muhteşem bir koku elbette bir vampire ait olamazdı 'Tabi eğer bu vampir kendisi değilse' aslında birçok koku duyuyordu fakat yalnızca biri onu mahvetmeye yetmişti, içindeki avlanma arzusu öylesine derin ve bastırılması imkânsızdı ki Gain delireceğini düşündü. Kabile bu defa işini düzgün yapmış görünüyordu. Aias yanına gelip sakin bir ses tonuyla; "Kokuyu alıyor musun? İçimden bir ses ziyafet var diyor" dedi ve sırıttı. Fakat Gain ondan tarafa bakmadan "O bana ait" diye emretti. Savaşçılar ona aldırış etmediler. Yalnızca küçük homurtular çıkarmakla yetindiler.
Gain kokunun geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Diğer yandan içini kaplayan huzursuzluk bu avın iyi şans getirmeyeceği yönündeydi. O kaçık bunağın buranın yasak bölge olduğunu açıklamış olması gerekmez miydi? Pek tabii, bu uyarı gerçek değildi fakat Gain kadere inanırdı. Gelen avların büyük bir kısmı bu sayede onlarla hiç karşılaşmadan kötü kaderlerini değiştiriyordu. Onu dikkate almayıp gelenler ise en leziz olanlardı. Adrenalin duygusunun kana kattığı aroma baştan çıkarıcıydı. Tıpkı şu an olduğu gibi... Yinede o bunağı Van'a akşam yemeği olarak yollama fikri kafasından çıkmıyordu. Yüzünü buruşturdu. Düşüncesi bile tiksindiriciydi.
"Gain bu taraftan!"
Gain düşüncelerinden sıyrılıp Aias'ın seslendiği yöne baktı. Kanın kokusu onu sersemletmiş olmalıydı. Saçma şeyler düşünüyordu. Nefesini tuttu ve ayakuçlarına bakarak o tarafa doğru ilerlemeye başladı. Yaklaştıkları her saniye daha da katlanılmazdı Onları yaklaşık on kişilik bir grup bekliyor olmalıydı. Bir saniyede kafasından milyonlarca öldürme tekniği türetmişti. Avının erkek olması onun için daha zevkli olurdu çünkü kadınlar çok fazla ses çıkarıyorlardı. Yeniden nefes alma ihtiyacıyla başını kaldırdı.
Genç adam görmemeyi diledi. Artık bir milyon öldürme tekniğinin birini bile hatırlamıyordu. Kız orada uyuyordu ve eğer gece gözlerini yanıltmıyorsa çok güzeldi. Sırtını ağacın gövdesine yaslamıştı. Uzun kızıl bukleleri etrafında sarmalanmıştı. Gain'in gözleri genç kızın gergin yüz hatlarında, kenar kıvrımları aşağı doğru eğilmiş kıpkırmızı biçimli dudaklarında, ellerinde, uzun biçimli parmaklarında dolaştı ve bandajlı elinden sızan incecik kana sabitlendi. Kanı görünce aynı zamanda kendine geldi. Ona ne olmuştu böyle? Kendini sıkmayı bıraktığında nefes nefese kaldığını fark etti. Tanrım böyle bir kadının yeryüzünde var olmasına tahammül edemezdi. Onu aklından etmişti. Bir an Minore'yi düşündü. Pekâlâ, bu kızın onunla ilgisi yoktu fakat Minore'yi hatırlatması bile başlı başına bir eksiydi. Bu tehlikeli yaratık ortadan kalkacaktı o kadar!
Aias endişeli gözlerle Gain'i izliyordu. "Titriyor olabilir mi?" diye düşündü. Hayır, bu imkânsız bir şeydi. Açıkçası Gain'den hem yaşça hem de tecrübe olarak daha büyük olmasına rağmen çekinirdi. Bu adamı böylesine sarsan şeyin ne olduğunu düşünüyordu Gain'in taş gibi yüz hatları yumuşamış ve gözleri iri iri açılmıştı. Aias her zaman öfkeden deli gibi parlayan ateş çemberinin inceldiğini fark etti. Elini ateşin efendisinin omzuna koydu ve havaya hiç hoş olmayan bir kelime savurarak aynı anda geri çekti. Tanrı aşkına bu adam ne zamandan beri insanları görünce gardını alıyordu? Diğer savaşçılarda onun bu tutumundan huzursuz olmuşa benziyorlardı. Aias onlara "Kımıldamayın" diye emrettikten sonra yanan elini hararetle savurmaya başladı.
Gain "Kımıldayın! Kıza elini süreni öldürürüm! " dedi ve ilk adımı atan kendisi oldu. Kahretsin ne yapacağını bile bilmiyordu...
Alia rüyasında savaş görüyordu. Çığlıklar, feryatlar... Kan! Her yer, her şey adeta birbirine karışmıştı. Gözlerini sıkıca kapattı ve kulaklarını tıkadı. Feryatlar rüya olamayacak kadar gerçekti. Sanki çığlıklar hemen yanı başında yükseliyor gibiydi. Agus'un ettiği çirkin küfrü duyunca seslerin rüya değil de gerçek olduğunu anlaması uzun sürmedi. Gözlerini ve kulaklarını açıp kamp alanına doğru baktı. Kan yoktu fakat herkes olduğu yere çivilemiş tek bir yöne bakarak bağırıyordu. Alia, başını onların baktığı yöne çevirdiğinde kendiside bağırmak istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI
FantasyYapboz parçaları yerine oturuyordu. Alia ona doğru birkaç adım attı. Yaklaştıkça daha net hatırlıyordu. Onu yakalayışı, güzel kokusu koyu mavi gözlerinin etrafında alev alev yanan çember, eşsiz hatları... Alia tüm bunları hatırlarken gözleri dolmuşt...