Alia, Gain'in odasına çıkan son merdivenlere geldiğinde beline kadar inen derin sırt dekoltesini örten saçlarını önüne doğru çekti. Eşinin bakışlarını doğrudan hissetmek tenini ürpertiyor ve ipek bir eşarbın sırtından kayıp gittiği hissini tüm bedenine yayıyordu. Bundan hoşlanmadığını söylemek ise tarihte söylenmiş en büyük yalanlardan biri olurdu. Oyun sırası şimdi ondaydı. Hoşnutluğunu belli eden yüksek sesli bir iç çekişten sonra son basamağı da tırmanıp şamdanın titreşen alevi altında erkeğe doğru döndü. Önüne aldığı saçlarını geriye atarak "Bir şey mi söyleyecektin?" diye sordu. Genç kız eşinin cevap vermemesi üzerine başını pencereye doğru çevirip parlayan geceye baktı. Nefes kesiciydi. Takipçisini görmezden gelip pencereden içeri dolan ılık esintinin onu kendine çekmesine izin verdi.
Bir süre ayın gümüşi pırıltılarının klanı nasıl etkisi altına aldığını izledikten sonra arkasını dönüp "Beni dışarı çağıran sendin." dedi.
Gain bir adım geriledi. Genç kızın kasten sesini alçaltıyor oluşu akıl sağlığını korumasına engel olmakla kalmıyor, kendine hâkim olmasını da önlüyordu. Boğazını temizleyip; "Yüzüğü sana kim verdi?" diye sordu.
Alia onun sesindeki tuhaf tını karşısında kahkaha atıp eşine yaklaştı. "Onu takmamalı mıyım?" diye sorarken bakışlarını erkeğin hararetle inip kalkan göğsüne odaklamıştı."Ateşin Efendisi korkuyor gibi."
"Ben hiç... Hiçbir şeyden..."
Gain sıkıntıyla inledi. Güzel prensesi ona eziyet etmek için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Son olarak parmaklarını boynundan göğsüne doğru kaydırdığında "Tehlikeyle oynuyorsun" diyerek tısladı. Vücudu yay gibi gerilmiş ve gözleri kısılmıştı. Genç kız diliyle dudaklarını ıslatıp, "Tehlike seninle oynuyor" diye karşılık verdiğinde ise pes etti. Kollarını, onun beline doladıktan sonra yüzünü eşinin boynuna gömüp öperken "Tehlikeyi severim!" diye mırıldandı. Güzel kokusunu içine çekti ve sonsuza kadar bu şekilde durabileceğini düşündü.
Alia ani bir dürtüyle camdan dışarı baktı, onları hedef alan karaltıyı görünce Çığlık atıp var gücüyle Gain'i ittirdi. Yere yuvarlandıkları anda peş peşe iki ok hızla duvara saplandı.
Gain yüz üstü Alia'ya doğru dönüp kollarından destek aldı. Korkulu gözlerle tepeye bakıyordu. Onun baktığı yöne doğru başını kaldırdı ve iki okun duvara saplanmış olduğunu gördü. Okların ucundaki siyah tüyler sebebini Gain'e açıklarken genç adam gözlerini kıstı. Öfkesi, bütün hücrelerini dolduruyor yine de içine sığmıyordu. Ayağa kalkıp beraberinde genç kızı da kaldırdı. Korkudan bembeyaz olmuştu ve fırtınaya maruz kalan ağaç dalları misali titriyordu. Prensesini sıkıca tuttuğundan emin olduğunda kendini ona siper ederek oklardan birini saplandığı yerden çıkardı ve hala orada olduğunu hissettiği karaltıya doğru fırlattı.Alia bir anda ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Gain onu adeta koltuğunun altına sıkıştırıp anlayamadığı bir hızla alt kata kadar indirmişti. Klanın tamamına çığlıklar hâkimdi. Vampirler peşi sıra avluya çıkıyorlardı. Gain Alia'yı savaşçılardan birine teslim edip "Güvende olduğundan emin olun." diye emrettikten sonra diğerlerine katıldı ve gözden kayboldu. Genç kız olayın şokunu atlatabilmiş değildi. Savaşçıdan destek alarak olduğu yere sindi ve orada iki büklüm oldu.
Gain topluluğun olduğu yere doğru koştu. Aralarında İola ve Aias'ın da olduğu bir grup, daire oluşturmuşlar ve bağırıp çağırıyorlardı. Diğerleri ise saldırı pozisyonunda etrafı kolluyordu. Genç adam onların gözyaşlarını gördüğünde aklını yitireceğini sandı.
Aias prensesini dengede tutmaya çalışırken Gain'in onlara doğru geldiğini fark etti. Tanrı onu korusun, şimdi ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. İola'yı sıkıca sarıp sessizce gözyaşı dökmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI
FantasyYapboz parçaları yerine oturuyordu. Alia ona doğru birkaç adım attı. Yaklaştıkça daha net hatırlıyordu. Onu yakalayışı, güzel kokusu koyu mavi gözlerinin etrafında alev alev yanan çember, eşsiz hatları... Alia tüm bunları hatırlarken gözleri dolmuşt...