Alia ata bindiğinde güneş doğmak üzereydi. Yağız kısrağın yelelerini okşadı ve Aias'ın ona eşlik etmesi için seçtiği savaşçının peşine düştü. Dün gece savaşçıyı ayarttığı ve veda etmeden çıktıkları için endişeliydi. Büyük ihtimalle İola ve Ryv sinir krizine girecekti. Peki ya Gain? Onun ne düşüneceğini gerçekten merak ediyordu. Dün olanlardan sonra ortadan kaybolmuştu. En azından ufak bir özür dileyemez miydi? Alia yüksek sesle iç çekti ve burnuna gelen kötü kokuyla yüzünü kırıştırdı. Bir vampir ancak bu kadar kötü kokabilirdi. Savaşçı işlenmemiş deri ve keskin metal kokuyordu. Alia öğürme isteğiyle doldu. Atın dizginlerini ellerine doladı ve ayaklarını üzengilere iyice yerleştirdi. Bu at üzerinde yaptığı ikinci yolculuk olacaktı. Binicilik konusundaki deneyimsizliği onu Van'ın klanına gitmekten daha çok endişelendiriyordu. Şimdiden fena halde denge sorunları yaşadığı bir gerçekti.
Savaşçının hızı normal bir biniciye göre oldukça yavaş olmasına rağmen Alia ona yetişmekte güçlük çekiyordu çünkü kısrak bir türlü onun yönlendirdiği tarafa gitmiyordu. Alia zavallı hayvanın yelelerini çekip "O tarafa gideceksin" diye çıkıştı fakat nafileydi. Son çare olarak epeyce yol almış olan savaşçıya seslendi. "Bakar mısın? Onu hareket ettiremiyorum!" Savaşçı atını durdurup sıkı bir ıslık çaldı ve at nihayet savaşçının peşine takıldı. Alia "Bana Gain'i hatırlatıyor..." diye mırıldandı. Sonra burnunu kırıştırıp eliyle yüzünü yelledi. Bütün yol boyunca bu kötü kokulu adamla yan yana olmaya dayanamazdı. Çiğ deri kokusu onu öldürecekti. Diğer yandan savaşçı o zırhın içinde gayet mutlu görünüyordu. Alia demir başlıktan onun sadece burnunu görebiliyordu. "Yolumuz çok uzun mu?" diye yakındı. Ses yoktu, Alia yanaklarını şişirdi ve yavaşça havayı üfledi.
"Pekâlâ, anlaşılan Aias beni sinir etmek için inatçı bir at ve dilini yutmuş bir savaşçı yollamış!" Savaşçı aniden hızlanınca Alia onu taklit ederek ayaklarını atın karnına sıkıca vurdu ve zorda olsa ona yetişmeyi başardı. Eğer Gain olsaydı hem bu kötü kokuya hem de bu sessizliğe katlanmak zorunda kalmazdı. Dudaklarını büzüp "Ryv Van'ın çok iğrenç ve tehlikeli olduğunu söyledi... Kahramanlık yapıp tek gitmekte ısrarcı olmamalı ve yanıma onlardan birini almalıydım. Böylece senin de hayatını tehlikeye atmamış olurdum. Aslına bakarsan neler olup bittiğini hala anlayabilmiş değilim. Çok kısa bir zamandır aranızdayım ve şimdiden bana sonsuzmuş gibi geliyor, beş vampire mühürlendim, tüm sorumluluklarını üzerime aldım fakat vampirlerime güveniyorum, Bana huzur veriyorlar... Birde Gain sorunu var tabi" Alia huzursuzca kıpırdandı, "Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan bir efendiye sahipsin, biran dünyanın en anlayışlı insanı oluyor fakat aradan bir saniye bile geçmeden ölümcül bir canavara dönüşüyor... Lanet olsun! Bir gün tek bir kelime dahi etmeden, ona ne yapacağımı bilmeden gözlerini yumuyor, ertesi gün sebepsiz yere bir adamı öldüreceğime inanıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bunları sana niçin anlattığımı da bilmiyorum..." dedi ve sustu. Nefes nefese kalmıştı. Daha fazla konuşursa ağlayabilirdi.
Uzun süre sessizce yola devam ettiler. Eyer, Alia'nın bacaklarını kesiyor ve onu rahatsız ediyordu. Ağaçların daha seyrek olduğu düzlüğe çıktıklarında genç kız küçük su birikintisini fark edince atından indi. Önden giden çiğ et kokulu demir yığınına "Biraz mola verelim" diye seslendi. O, yola devam etmek istese bile hareket etmeyecekti.
Atını su birikintisinin yanına bıraktı ve kendini en yakın ağacın gölgesine attı. Burası oldukça güzel ve havadar bir yerdi. Pelerinini çıkarıp yere serdi ve oturdu. Ağrıyan baldırlarını ovalamayı bitirdikten sonra sırtını ağaca dayayıp karşısındaki manzarayı seyre daldı. Ormanın içinde gördüğü nadir düzlüklerden bir tanesiydi. Etrafı çeşitli büyüklükteki ağaçlarla çevriliydi. Ağaçların kimisinin dalları suyun içine doğru uzanıyor kimisi ise yapraklarını suya dökmekle yetiniyordu. Su birikintisi adeta yeşil bir renge bürünüp etrafına uyum sağlamıştı. Alia suya düşen yapraklardan birinin üzerinde büyük mor bir kelebeğin seyahat ettiğini fark edince gülümsedi. Az sonra kısrağın dil darbeleri yeşil su birikintisi üzerinde iç içe geçmiş helezonlar oluşturup yaprağı dalgalandırmaya başladığında kelebek havalandı ve derhal oradan uzaklaşıp spot ışığı misali manzarayı aydınlatan güneşe doğru var gücüyle kanat çırpmaya başladı. Alia içindeki huzursuzluğun kelebeğin kanatlarıyla birlikte yok olup gittiğini hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI
FantasyYapboz parçaları yerine oturuyordu. Alia ona doğru birkaç adım attı. Yaklaştıkça daha net hatırlıyordu. Onu yakalayışı, güzel kokusu koyu mavi gözlerinin etrafında alev alev yanan çember, eşsiz hatları... Alia tüm bunları hatırlarken gözleri dolmuşt...