Alia boğazındaki korkunç yanma ve kuruluk hissiyle gözlerini açtı. Olduğu yerde yüzyıllardır yatıyor gibiydi. Yatmaktan sırtı ağrımıştı ayrıca korkunç kâbuslar görüp durmuştu. Gözlerini berrak gökyüzüne dikti. Yıldızlar oldukça yakınındaydı. Elini onlardan birini tutabilmek umudu ile yukarı kaldırdı. Kendini onlara ulaşacak kadar zinde, aynı zamanda yerinden kalkamayacak kadar karmakarışık hissediyordu. Olabildiğince derin bir nefes aldı ve aldığı kötü kokunun etkisiyle burnunu kırıştırdı. Ölü et, küf ve kan kokuyordu. "Buda neyin nesi?" diye söylenip doğruldu, olabildiğince gerindi. Hafif hissediyordu, yeniden doğmuş gibi... Fakat boğazındaki korkunç yanma ve içindeki 'Bir şey bulsam da saldırsam' arzusunu bir türlü yatıştıramıyordu. Kokunun geldiği yöne doğru bakınca olduğu yerde sıçradı. En son hatırladığı gibi kamp alanının ortasındaydı ama bu kez görüntü öncekinden farklıydı. Güçlükle yutkunup ayağa kalktı. Ölü et diye tabir ettiği şey arkadaşları ve müdür Earn'dı. Bir an kusma ve ağlama isteğiyle doldu, ağlama isteği daha baskın geldi. Onlara ne olmuştu böyle? Soğukkanlılığı burada tükendi ve bağırmaya başladı. Nefesi sesinin gücüne yetmediğinde ise susmak zorunda kaldı. Birkaç defa öksürüp yere çöktü. Hafızasının bir parçası bulanıktı ve nedense bütün bu olanların açıklaması o bulanık kısımda gizliydi. Agus'un parçalanmış kolundaki saate baktı. Gece biri gösteren saat öylece ilerliyordu. Mide bulantısını daha fazla bastıramayıp içinde ne varsa dışarı çıkarttı.
Titreyerek birkaç kez ayağa kalkmaya çalıştı fakat ayakları ona itaat etmiyordu. Yerde yatan cesetlere baktı. Hepsi tanınmayacak haldeydi. Alia ikizlerden birinin ağzından çıkan böceği görünce kendini kalkmaya zorladı. Dehşet içinde ağlayarak çadırına girdi ve sırt çantasını alıp yeniden dışarı çıktı. Yardım çağırmalıydı. Tanrım yardımın ne önemi vardı ki? Hepsi ölmüştü. Alia daha fazla dayanamayacağını düşündü. Ne yapacağını bilmeden ormana doğru koşmaya başladı.
Nereye gittiğini bilmiyordu fakat içinden bir ses doğru yönde olduğunu söylüyordu. Dakikalar sonra yavaşladı ve bir ağacın dibine oturdu. Ağacın dışarı fırlamış kökleri korunaklı görünüyordu. Bir süre titremenin geçmesini bekledi. Onlara ne olmuş olabilirdi ve niçin sağ kalan tek kişi oydu? İhtimaller üzerinde düşünürken bir yandan da çantasında susuzluğunu giderecek bir şeyler arıyordu sonunda bulduğu küçük su şişesini çıkarıp tüm suyu içti. Değişen bir şey olmamıştı ayrıca su ona hiç bir şey ifade etmemişti. Aslında boğazındaki yanma hissinin suyla geçeceğini bile düşünmemişti. Bu son anda aklına gelen en kötü ihtimaldi. Başı dönüyordu. Üzerine sinen iğrenç kokudan kurtulmak için çantasından çıkardığı birkaç parça temiz kıyafeti giyip kirli olanları olabildiğince uzağa fırlattı.
Çantasını kapatırken elinin üzerinden yansıyıp giden ışık huzmesi onu ürpertti, oldukça tuhaftı ve hafızasında bir şeylerin kıpırdanmasına neden olmuştu. "Güzel kokuyordu" diye fısıldadı. Solduğu o enfes parfüm kokusu hala üzerindeydi sanki. Yüzünü avuçlarının içine alıp hatırlamaya çalıştı fakat olmuyordu. Sıkıntı içerisindeydi. İçi daralıyor, midesine kramplar giriyordu fakat kendi duygularının yanında hissettikleri çok daha farklıydı. O korku duyuyordu, kalbi ise korkmaktan ziyade endişeliydi, içi titriyor, üzüntüden ölecekmiş gibi hissetmesine rağmen tuhaf heyecanına engel olamıyordu.
Böyle olmayacaktı, ilerlemeliydi. Vücudunun bir parçası ondan uzaktaydı ve sıkıntı çekiyordu. Alia bunu açıkça hissediyordu. Ayağa kalkıp sırt çantasını yüklendi ve girdiği dalların arasından ustalıkla çıktı. Ay ışığı ağaç dallarının arasından geçiyor ve etrafı inanılmaz derecede aydınlatıyordu. Alia, yolları, tümsekleri, dikenli otları tepesinde floresan lambayla geziniyormuş kadar rahat seçiyordu. Göğü kapatan ağaç dallarının arasından ay ışığının altına çıktı ve ürkekçe elini havaya kaldırıp az önce olan şeyin yinelenmesini bekledi. Aynı parıltı teninden kayıp geçtiğinde bayılacak gibi hissediyordu. Bir kez daha bulanık bir anı gözlerinin önünden geçti. Balmumundan güzel insanlar hatırlıyordu. Yalnızca bir tane de olabilirdi. İşte tüm hatırladığı buydu. kafasına hücum eden yüzlerce düşünceyle başa çıkmaya çalışırken duraksadı. Ani bir his ile dönüp arkasına baktı. İzlendiğini hissediyordu. Dahası duyduğu hızlı kalp atışları ve hırıltılı nefes sesi arkasında biri olduğu düşüncesini doğruluyordu. Dönüp dev eğrelti otları arasında zar zor görünen karanlık patikaya baktı ve gözlerini kıstı. Uzaktan birkaç kuru dalın kırılma sesi ve hızla ters yöne kımıldayan eğrelti otlarını gördüğünde yutkundu. Peşinden gitmek ve o şey her neyse parçalara ayırmak istiyordu. Zihninde canlandırdığı vahşetin ürpertisiyle arkasını döndü ve boğazını temizlerken yutkunmanın verdiği acıyla inledi ardından yeniden ilerlemeye başladı bu kez daha yavaş ve dikkatli olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ KLANI
FantasyYapboz parçaları yerine oturuyordu. Alia ona doğru birkaç adım attı. Yaklaştıkça daha net hatırlıyordu. Onu yakalayışı, güzel kokusu koyu mavi gözlerinin etrafında alev alev yanan çember, eşsiz hatları... Alia tüm bunları hatırlarken gözleri dolmuşt...