ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

92 90 22
                                    

Bölümü oylayıp yorum yapmayı ihmal etmeyelimmm... 💜

🪶🪶🪶

"Beklemek kelimelerle telaffuz edilebilirdi de, ya beklemenin kalpte yarattığı sızı? "
  
                                                ༄༄༄

Sarsak adımlarım zihnimdeki düşüncelerle doluyken dümdüz önüme bakarak ilerliyordum. Hislerim beni biraz önceki koltukta bırakmış, düşüncelerime mahkum etmişti. Ben çırılçıplak bir vaziyette kalırken ortada, kimse halimden anlamıyordu. Anlamalarını ister miydim acaba?

Hayır…
Zira kendimi ben bile anlayamamıştım.

Aysun Teyze'nin sorusuyla yerle bir olurken bir anda koşarak evden çıkmıştım. Boğazımdaki düğüm dudaklarımdan çıkmak için can atan hıçkırığı içinde tutarken gözlerim çoktan birkaç damla yaşı akıtmıştı bile yanaklarıma. Sadece yanaklarıma mı? Ah hayır, yüreğime de…

İçimdeki vaveyla gittikçe artarken yürümeyi bırakıp koşmaya başladım. Koştukça koştum, ağladıkça ağladım. Nereye olduğunu bilmeden koştum, ne kadar olduğunu bilmeden ağladım. Canım acıyordu, hem de çok acıyordu. Ve bunun geçmeyeceğini biliyordum, gözlerimden akan yaşlar bile canımın acısını geçirmiyor aksine daha da artıyordu.

Yeter, bırak peşimi acılarım. Rahat bırakın artık beni…

Bıraktılar mı?

Cevabı basitti: Hayır.

Nefes nefese kaldığımda koşmayı bırakıp olduğum yerde durdum. Gözlerimdeki yaşlar etrafı görmemi engelliyordu ama sorun etmedim hiçbir şeyi. Öylece bakmaya devam ettim.

Ta ki karşımda Ulaç'ı görene kadar…

Beti benzi atmış bir halde karşımda durmuş gözlerimin içine bakarken hırsla birkaç adım atıp karşımda durdu. Gözleri kızarıktı, ağlamış mıydı? Neden? Ondan gittiğimi düşündüğü için mi?

Saçma!

Gerçekten saçma mı Mehir, yoksa sadece sana mı saçma?

O ses yine kulaklarımı doldurduğunda gülümsemek istedim. Yapmadım. Bu ona saygısızlık olurdu. Yine de içim gülümsüyordu, o görmeden tabii.

Değil mi? Bu hisler, bu düşünceler, bu kalp ağrıları… Çok saçma hem de.

Bir zamanlar sen de öyle hissetmiyor muydun peki?

Haklıydı, ben de öyle hissetmiştim değil mi? Kalbimin içindeki kelebekler, karnımın içindeki kıpırtılar…  Ama bir zamanlardı işte, ben ölmeden önceydi her şey. İçim, duygularım, hislerim, kalbim, aklım bile öldürülmeden önceydi.

Şimdiyse bir ölü… Zaman yok, hisler yok, akıl yok… Ne var biliyor musunuz? Klasik cevap, acı ve gözyaşı…

Ya da ondan bana kalan biraz vaveyla biraz da sûzidil…

Ulaç karşımda durarak gözünü bile kırpmadan yüzüme bakarken kımıldamıyordu. Sanki donmuştu ya da onun lügatında zaman durmuştu.

"İyi misin? " dedim ciddi olmaya çalışarak. Çalışarak diyorum, çünkü içim ciddi kalamıyordu. Ya deli misali kahkahalarla gülmek ya da gözyaşlarına boğulup kalmak istiyordu. Ama ikisini de seçemiyordum.

"Neredeydin? " dedi dakikalar sonra tok bir sesle. Anlamıştım, biraz bozulmuş biraz da kırılmıştı.

"Hava aldım biraz. " dedim umursamaz bir tonda. İnanmadı tabiki de. Beklemiyordum da zaten.
"Bahçede niye almadın havanı? " diye sordu bu sefer de. Omuzlarımı düşürüp cevapladım sorusunu.

Senden Kalanlar Sûzidil  (II) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin