YİRMİNCİ BÖLÜM

90 89 27
                                    

Bölümü beğenip yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen, hepinizi çokça öpüyorummm... 🌺🌷🤗🌙

🪶🪶🪶

"Hüzünle geçen onca günün sonu yine gözyaşlarıydı… "

                                                    ༄༄༄

Karşımda Ulaç'ın gülmesiyle olduğum yerde duruyordum. Ne yüz ifademi değiştiriyor ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordum. Ben ona öylece bakarken Ulaç da bana sevgi dolu bakıyordu.

Bu haksızlıktı bilmiyordum, ona yaptığım ve yapacağım en büyük haksızlık buydu. Onu sevmeden kendime mahkum ediyordum. Hataydı, yanlıştı ama geri dönüşü de yoktu…

Sen istesen de istemesen de, demişti bana. İstiyordum elbet; bana birinin yardım ettiğini görmek, birinin şefkatine ihtiyaç duymak… Ama arkadaş olaraktı bu, başka bir şekilde değil. Ama hayatta benim isteklerim gerçekleşmiyordu değil mi? Benim isteklerim sadece istekti işte, gerçekleşecek değildi ki.

Onlar sadece hayalden ibaretti, olmaması gerekenlerse gerçeklerdi…

"Ne zaman istersen… " diye söze başladı bir kez daha. "Ne zaman benimle olmak istersen, ne zaman konuşmaya ihtiyacın olursa o zaman bana seslenebilirsin. Ben sana ellerimi bir kere uzattım ve asla da indirmedim. Sen ne zaman gelip de uzattığımda ellerimi tutarsın bilmem. Bana asla bu ellerimi indirmeyeceğim sen tutmadan. Eğer inecekse ellerim senin tuttuğun zaman olur ancak. "

Bir şey demedim yine. Sadece gülümsemeyle yetindim. Hem ne diyebilirdim ki, ne deyip de onun umudunu bir kez daha kıracaktım? Bu kadarı da fazla gelirdi artık, bu kadarı da vefasızlık olurdu. Yapamazdım. Daha fazla onu üzemezdim.

Ama gerçekler gerçekleşince daha çok üzülecek, dedi iç sesim. Yine bir şey demedim, ona karşı da sessiz kaldım. Bu hayatta en iyi yaptığın şey ne deseler, herhalde sessiz kalmak derdim. Çünkü öyleydi, suskunluğumdu beni yaşatan.

"Bir şey demeyecek misin? " dedi gözlerime bakarken. Gözlerimi kaçırdım.

"Ben bir ocağa bakayım. " Karşısında ayaklandığımda o da ayağa kalktı. Geçmem için kenara çekilirken yavaşça yanından geçip balkondan mutfağa girdim. Ocağın üstündeki tencerenin kapağını açtığımda içindeki patateslerin birazının yanmaya başladığını gördüm. Sol elim hemen ocağın düğmelerine gidip yanan ocağı kapattığında süzgeçle kızgın yağdaki kızartmaları alıp diğerlerinin yanına koydum. Tencerenin içindekiler bittiğinde üstüne kapağını kapatıp tabağı masaya koydum.

Elimi musluğun altına götürerek yıkadığımda çay bardaklarına çayları da doldurup onları da masaya koydum. Ulaç da balkondan içeri girdiğinde madanın yanında durdu. Ona kaçamak bakış attım.

"Kahvaltı hazır. " dedim sıkılarak.

"İstersen balkona taşıyalım. " dedi o da. Başım aniden kalktığında yüzünde gezindi gözlerim. Gülümsediğinde gülümsedim.

"Olur." Masanın bir ucundan tuttu. Bana da işaret yaptığında ben de karşısına geçtim. Tüm gücümle masayı kavradığımda beraber balkona doğru ilerledik yavaş yavaş.

"Dikkatli ol. " dedi balkona mutfak arasındayken. Dudaklarımı dişleyip biraz daha güç sarf ettiğinde sonunda taşımıştık işte. Üstündekiler dökülmeden hallettiğimiz için seviniyordum.

"Oldu sanırım. " dedi Ulaç bana bakarak. Yüzümde değişik bir gülümseme meydana geldi, başımı salladım.

"Evet, oldu. " Ulaç karşıma otururken ben de önümdeki sandalyeyi çekip oturdum. Eline aldığı çatalı patateslere götürüp birkaç parça ucuna taktığında onu ağzına attı. Ben de onun gibi yaptığımda ağzımdakileri çiğnerken konuştu.

Senden Kalanlar Sûzidil  (II) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin