ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

92 89 18
                                    

Bölümü beğenip yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen... 😎🤍❤

🪶🪶🪶

"Sevgimin esaretiydi kalbimin ölümü…"

                                                 ༄༄༄

Çalan telefonun sinir bozucu sesiyle gözlerimi açtığımda yatağın kenarındaki radyoyu kapatarak telefonu elime aldın. Evet, günlerce bu radyo çalıyordu odanın içinde. Sürekli aynı şarkıları dinliyor, onu unutmamaya çalışıyordum.

Ne çare! Unutmamak için uğraşırken onu unutmaya devam ediyordum.

Yatakta doğrulup gözlerimi kırpıştırarak telefonun ekranında yazan isme odaklandım.

Psikolog Aysun Atarlı

Neden bu saatte arıyordu ki şimdi beni? Üstelik son görüşmemizde ona tek kelime dahi etmeden çıkıp gitmiştim evinden. Bir daha ne o beni aramıştı ne ben onu. Şimdi ne değişmişti acaba?

Kalbimin hızını ayarlamaya çalışıp telefonun ekranındaki yeşil tuşu kaydırdım. Telefonu kulağıma götürdüğümde karşıdan derin bir iç çekiş duyulduğunda gözlerimi ellerime odaklayıp seslendim.

"Alo? " Giriş için standart bir kelimeyi belki de. Yine de ne diyeceğini bilmediğimdendi bu çekingenliğim.

"Günaydın kızım, biraz erken aradım seni çok acil görüşmemiz lazım. " Birden kaşlarım çatıldığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Onunla bu kadar acele ne konuşabilirdik ki?

"Anlamadım, ne hakkında? "

"Sen Mehir, tabi ki senin hakkında. Başka kimin hakkında olsun? " Sesindeki hafif sertliğe rağmen başımı salladım, o görmese bile.

"Ben gelemem. " dedim sessizce.

"Niye doğuruyor musun? " Sorusuyla afalladığımda gözlerimi kaldırdım.

"Anlamadım? " dedim kafamdaki soru işaretlerine istinaden.

"Niye gelemezmişsin, diyorum? Bir sorun mu var? " Gözlerim doluyordu, buna engel bile olamıyordum. Hatta sadece dolmakta da kalmıyor yavaş yavaş akıtıyordu içindeki hüznü.

"Hayır, yok da… " diyecekken sözümü kesti.

"O zaman çabuk eve bekliyorum Mehir. Geçen seferin hesabını soracağım senden. " İtiraz etmeye hazırlanıyordum ki, telefonun yüzüme kapanmasıyla olduğum yerde kalakaldım.

Telefon kulağımdan kayıp yavaşça kucağıma düştüğünde elimi kaldırıp yüzümdeki ıslaklıkları sildim. İstemeyerek yataktan kalktım ve banyoya giderek işlerimi hallettim. Odaya geri döndüğümde yatağın üstündeki radyoyu kenardaki masanın üstünde duran kutuya koyup kutuyu da her zamanki yerine, çantamın en dibine, koydum. Dolaba yönelip üstüme rastgele kıyafetler alıp geçirdiğimde saçlarımı tekrardan topladım sıkıca ve telefonumla çantamı yanıma alarak odadan çıktım.

Koridor boyunda yavaş adımlarla yürüyüp merdivenlerden de yavaş yavaş indiğimde yönümü mutfağa çevirdim. Kulak tırmalayan seslerden mutfakta birinin olduğunu anlamam zor olmamıştı. Ama tabi bu kişinin Ulaç olabileceğini asla tahmin etmiyordum.

Mutfağa girdiğim an bana doğru döndüğünde elindeki iş yavaşlayıp gözlerime odaklandı. Üstünde gezinen bakışlarından rahatsız olduğumu belli etmeden konuşmaya başladım.

"Ben psikoloğa gidiyorum, haber vermek istedim. " Kısık çıkan sesimi duyduğu an yönünü bana çevirip birkaç adım yaklaştı.

"Tamam git ama önce bir şeyler ye, çok zayıf düştün şu sıra. " Başımı sallayıp elimi karnıma götürdüm.
"Canım bir şey istemiyor, teşekkür ederim yine de. " Ulaç başının sallayarak dolaba yöneldiğinde üst rafta duran şeffaf bir saklama kabı aldı. Mavi kapağını kaldırıp onu tezgaha koyduğunda arkasını bana dönerek kabın içine bir şeyler doldurmaya başladı. Bu sırada da bir yandan söyleniyordu.

Senden Kalanlar Sûzidil  (II) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin