Ve o anda Yu Hao kanı akmayı bırakmış gibi hissetti.
General miğferini çıkarmıştı, ancak miğferin altında hiçbir şey yoktu.
Evet hiçbir şey, General'in başının olması gereken yerde yalnızca bir sis ve ışık bulutu vardı.
"Sen...General?" Yu Hao mırıldandı, sonra General'in yüzünün olması gereken yere dokunmak için uzandı ancak parmakları doğrudan sisin içinden geçti.
"Ben insan değilim." General, "Aslında ne olduğumu bile bilmiyorum."
Yu Hao anlamayan boş bakışlarla ona baktı.
General, "Siz insanların düşlerinde seyahat ederken somut bir formum yok. Sizin gerçek dünyanızla alakam da yok. Yani şimdi meseleyi anlamalısın."
Yu Hao'nun gözyaşları akmaya başladı yine de gülümseyerek, "Teşekkür ederin General, sana bir şey verebilir miyim?"
General miğferini tekrar taktı ve şaşkınlıkla, "Bana bir şey mi vermek istiyorsun?"
Yu Hao totemine uzandı, totemin altın ışıkları hafifçe saçıldı ve gökyüzünde parlat altın bir iz bıraktıktan sonra kalkan haline geldi.
Yu Hao, "Senin için. Bu kalbimdeki en güçlü kalkan, gelecekte başkalarının rüyalarını ziyaret etmeye devam edecek misin?"
"Bu..." General şaşkınlıktan donakalmıştı.
Yu Hao kalkanı ona uzattı. General, "Totemini bana vermen doğru mu?"
Yu Hao, General'e Toteme bakması için işaret verdi. Işığı belli belirsiz sönmüştü.
Yu Hao, "Mümkünse sana totemi tamamen vermek istiyorum, kalbimde bir kalkan olsun istemiyorum."
General, "Ama ilk defa bana biri bilincinden bir parça veriyor, üstelik bu senin totemin. Onu alıp alamayacağımı bile bilmiyorum."
General başını indirdi ve kalkana dokundu. Sonra tekrar Yu Hao'ya baktı, "Emin misin?"
Yu Hao, "Elbette!"
General, "Bana az önce ne verdiğinin fakında mısın?"
Yu Hao ısrar etti, "Gayet farkındayım."
General kalkanı tuttu, elleri istemsizce titremeye başladı. Yu Hao devam etti, "Bu kalkan seni benim için koruyacak."
"O zaman... kabul edeceğim." General kalkanı aldı ve sağ eliyle arkasını düzeltip kalkanı oraya astı.
Hemen ardından Yu Hao ona sarıldı ve fısıltıyla, "Teşekkürler."
General Yu Hao'nun başını okşadı.
"İyi geceler."
Bu iki kelime sanki sihirli gibiydi. General toza dönüşerek her yana saçılırken Yu Hao havaya sarıldı. Kolları yavaşça aşağı düşerken inanamayarak havaya baktı, "İyi geceler, General."
Güneş ışığı yüzüne düşüp gözlerini kamaştırdı ve o anda Yu Hao gözlerini gerçek dünyada açtı. Yatağından kalkıp eliyle alnını ovdu, dün gece perdeleri kapamayı unutmuştu ve güneş tesadüfen tüm parlaklığıyla ranzasına düşmüştü.
"7.35! Kahretsin, geç kaldım!" Yu Hao aceleyle toparlanmaya çalışırken alarmının çalmadığını fark etti.
"Ah, bugün ders yok." Yu Hao bitkin şekilde tekrar kendini yatağa attı. Oda arkadaşları yorganlarını yüzlerine kadar çekmişler ve hala mışıl mışıl uyuyorlardı. Yu Hao'nun aklında geceden kalma anlar canlanırken sessizce ranzasının tavanını izledi. Ne üzgündü ne heyecanlı. Bunun yerine tamamen sakindi. Sabah güneşinin ışıkları Zhou Sheng'in spor ceketi üzerinde parlıyordu; sabunun hoş kokusu odaya yayılmıştı. Ying şehri sabah güneşinin altında yavaşça uyandı, dışarıdan arada sırada bisiklet zillerinin çınlaması duyuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seizing Dreams (夺梦, Duó Mèng) - Chinese Novel Çeviri
FantasyRüyada olanın düşünde, uyanık olan düşlenendir. -Borges "Güneş ışığında ve rüzgardayım, cennet ve dünyanın arasında ve ayrıca rüyalardayım." Aklı başında olmayan bir üniversite öğrencisi olan Yu Hao, rüyalarda seyehat eden gizemli misafir General il...