Bölüm 9 - Totem

3 1 0
                                    

General öne çıktı, geniş kılıcını arkasına aldı ve öne hafifçe eğildi.

Liu Pengxuan, "Gel bakalım! Bugünü uzun zamandır bekliyordum."

Bu sözler Yu Hao'ya geçmişi hatırlattı. Geçen üç yıl boyunca aklında daima Liu Pengxuan'ın kendisini arayıp bulduktan sonra sağlam bir dayak atacağı fikri vardı. Böylece geçmişteki düşmanlıkları sona erebilirdi. Ama Liu Pengxuan bunu yapmamıştı, bu yüzden de bilinç dünyasında hep yakınındaydı ve hiç yanından ayrılmamıştı.

Yu Hao bağırdı, "Ben yanlış bir şey yapmadım, bana ilk ihanet eden sensin."

General Liu Pengxuan ile savaşmak için kendini öne atarken Liu Pengxuan yüksek tonla bağırdı ve elindeki uzun asadan ışıklar yükseldi. Büyük salondaki altın heykellerin hepsi hareket etmeye başladı.

Sekiz altın heykelin tamamı Yu Hao'nun ortaokul arkadaşlarına benziyordu. Koridorun ortasında duran ikilinin üzerine koşmaya başladılar; General devasa kılıcını savurdu, Liu Pengxuan uzun asasını salladı ve birbirleriyle savaşmaya başladılar. Yu Hao kendi asasını tekrar iki uzun hançere dönüştürdü ve savaşa dahil oldu.

General ve Liu Pengxuan'ın üstünlük savaşında General, düşmanının darbelerine dayanmak için zırhına güveniyordu. Altın heykellerinse hepsi aynı anda Yu Hao'ya döndü ve üzerine koşmaya başladılar.

Yu Hao endişeyle bağırdı, "General!"

General, "Onun kim olduğunu unut ve onu yenebileceğime inan!"

"Ben..." Yu Hao derin bir nefes aldı ve kendini sakinleştirdi. General'e yardım etmek istedi ama o ikisi çok hızlıydı. Altın heykellerin arasında rüzgâr gibi bir yerden diğerine geçmeye devam ettiler. Yu Hao'nun elinden gelen bıçaklarını tekrar asa olarak bir araya getirip heykellerin üzerine bir yıldırım bırakmaktı.

Yu Hao öfkeyle kükredi, "Bu asayla hepinizi geberteceğim piçler!"

Bir an kafasında evinden bir çamaşır çatalı alıp Hua Lun'un çetesindekileri yerde dişlerini arayacak duruma getirdiğini hayal etti. Yarım saniyeden daha kısa sürede asasından onlarca şimşek yükseldi ve heykellerin tamamı havaya uçarak binlerce altın paraya dönüşüp yerlere dağıldı.

General Liu Pengxuan ile yoğun bir mücadele içindeydi. Büyük kırmızı kirişlerin arkasından kirişlerin tepesine kadar durmadan savaştılar, ardından ikisi birlikte sert bir düşüşle yere indi.

Yu Hao onlara doğru atıldı ancak yetişemeden Liu Pengxuan çoktan General'e saldırmıştı. General gelen darbeyi kılıcıyla karşıladı ama yüksek bir çınlama sesinin ardından kılıcı yere düştü, sırtı arkasındaki sütuna çarptı, ahşap sütun parçalara ayrıldı.

General, "Bu şekilde yardım edemezsin, bana güç ver. Sen bu dünyanın sahibisin!"

Yu Hao, "Nasıl yapacağım bilmiyorum!" Yu Hao ne kadar uğraşırsa uğraşsın onlara yetişemedi. Liu Pengxuan General'e kurtulma fırsatı vermemek için tüm gücüyle General'e saldırıyor gibiydi.

General öfkeyle bağırdı, "Bana inan!"

Yu Hao, "Sana inanıyorum, *Jiayou!"

*Başarabilirsin

General, "Bu bana inanan halin mi?" General takla atıp ayağa fırladı. Liu Pengxuan'a saldırmak için ileri atıldı ancak az sonra büyük bir darbeyle yine yerdeydi.

General, "Ona karşı hala hislerin var, bu ona yardımcı oluyor."

Yu Hao, "Öyle bir şey yok!"

Yu Hao General'in aldığı darbelerle git gide yaklaştığını gördü ancak ikili aniden tekrar ayrıldı. Şimşeklerini Liu Pengxuan'ın üzerine bıraktı ancak ona hiç yaklaşmıyor gibiydi.

Seizing Dreams (夺梦, Duó Mèng) - Chinese Novel ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin