6 BÖLÜM. "TUTSAK"

182 136 16
                                    


"Tutsak olan demirlerin arasından baktığımız insanların bedenleri değil, ruhları ve kalpleri aslında. Ve insan bazen o demirlerin arasından bedenini çıkarabilir de kalbini ve ruhunu asla çıkaramaz"

Küçücük umutlara tutunan insanalar var bu hayatta.
Sarhoşken kendini ortaya çıkaran insanalar var.
Sevilenler ve sevilmeyenler var.
Boşlukta olanlar, kaybolanlar,yananlar,buz tutmuşlar ve daha fazlası. Ömrünün yetmeyeceğini bile bile yıldızları sayanlar var. Bide kendini tanıyanlar ve tanımayanlar var.
Biz kimiz? Kader var derler, kader nedir? Gerçekten var mıdır?
Kader mi yolumuzu çizer, yoksa biz mi?
İnsan yorulduğunda bir omuz ister, yoruldum diye ağlaması için. Ben o omzu bulmak için yıllarımı bile veririm. O omuzda saatlarce güvende olduğumu bilerek ağlamak için hayatımın yarısımı heba ederim.
Ben o omuzda ağlarken, küçük bir melodinin kulaklarımıza doğru fısıldamasını isterim.
Melodi bana beni hatırlatsın isterim.
Ben saatlerce ağlamak için bir omuz isterim.

Karnıma vurulan sert yumrukla, içeride daha fazla tutamadığım kanı kustum. Evet, şu an benim canımı acıtıyorlar, ancak kendimi değil buracıkta benimle aynı kaderi paylaşan Safa ve Melis' teydi gözlerim.
Benim kadar dövmeselerde, onları vurmalarıyla bağırdığımda, bi öncekinden daha da sert bir yumruk beni buluyordu.

Acılar,önceki yaralar kapanmadan, yeni yaralar açar mıydı ki?

Yukarıdan zincirle bağlanmış kollarım, acıdan beni deli ediyordu.
Önümde aynı benim şekilde kolları ve ayakları bağlanmış Safa ve Melis'e baktım.

"Keşke kendimi değil de, sizi koruya bilmem için ellerim ve ayaklarım açık olsaydı..." içimden tek sayıkladığım bu oluyordu. Korumak istiyorum, bi' kere olsun kendimi korumak istiyorum. Cesaretlenmiştim hayatımda ilk defa olsum başkaları için çırpındığım kadar kendim  için de çırpınmak istemiştim. Yaşamak istiyordun, ölümum burda olamazdı... Beni bekleyen bir kardeşim vardı ve onun  "Başın sağ olsun" u duymaması için elimden geleni yapacaktım. Galiba yine kendim için kendimi değil, başkası için kendimi düşünüyordum.

Dakikalar sonra içimi okumuşlar gibi ellerimi ve kollarımı açmalarıyla, kendimi yerde buldum.
"Kartal'dan dayak yemek zevkli plmalı ,korusana onları" diyen maskeli adam,beni saçlarımdan tutup sürükleyerek Safa ve Melis'in önüne attı.
Burası tımarhane gibiydi, içeride olan ışıklar sadece demirli pencereden içeriye izinsizce sızan ışıklardı. Odada olan ufinetli koku, nem ve kanın karışmış kokusuydu.
Buraya geldiğim saatlerin öncesinde şiddet gördüğümde krizimden dolayı kötü durumdaydım, ancak şimdi kendimi toparlamıştım. Kan içindeydim ancak bu umrumda bile değildi.

Lalin,kendin için olmasa bile çocuklar için.!
Hayır,kendin içinde!

Onlara ne verdiklerini bilmiyorum ancak Melis'in uykuda olan bedenini ellerinin içine aldı.
"D-d-dok-dokunma" zar zor konuştuğumda yerde sürününen bedenimle Melis'e taraf elimi uzattım.
"Koru" dediğinde Melis'i tekrardan yerine Safa'nın yanına bıraktı. Bıraktı az kalır fırlattı...
Ikisininde önünde bir duvar gibi durduğumda göz yaşlarıma hakim olamıyordum.
Bedenim güçsüzdü, ancak ayakta durmaya çalışıyordu.
Tekmelerini hatta yumruklarını nereye geldi vurmaya başladığında onlara gelmemesi için çabalıyordum.
"Kırlangıç, seni burdan sağ çıkaramayacak" dediğinde boğuk bir şekilde daha çok ağlamaya başladım...
Susmadım,susamazdım.
"Kırlangıç, beni ve kardeşlerini almaya gelicek ve ondan sonra sen hangi deliğe girip saklanırsın bak ben orasını bilemem!" Diye yüksek sesle bağırdım.
"Kırlangıç buranı bok bulur!" Diyen Kartal daha sert yumruklar ve tekmeler indirmeye başlamıştı.
Hiç bir şey beni onların onünden çekemezdi, sadece içimden dua ediyordum "Nolur Allahım dokunmasın" diye.
Yumruk ve tekmeni vursun ama bir yerime dokunmasın... Eğer dokunursa bir dahaki krizimde onları ölüme sürükleye bilirim.
"Senin yüzünden Lalin, burda olmalarının sebebi sensin ve onları korumak zorundasın!" Dedim içimden.

Kimsesizler (Düzenlenmede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin