11 Bölüm " Peki ya Sevgi?"

166 88 5
                                    


Hayat, derin mevzuydu hep. Insan böyle içine daldıkca dalıyordu, daha derine, daha dibe. Hayat bazen tepedeki güneşi gösterirdi sana dibde olsan bile aydınlanırdın. Bazı insanlar o dibi severler, bazıları severmiş gibi yaparlar, bazıları da hiç bir zaman sevemezler.
Bazı insanlar aynı mukadderatı yaşadı. Içlerinde aynı mukadderatı yaşamasına rağmen ayakta kalan çok az kişi oldu.

Ayakta kalmak için önce kendinle, sonrada gerçeklerinle yüzleşmelisin.

Aral'ın anlatımıyla...

Sabaha kadar uyuyamamış bu gün olanları düşünmüştüm. Neler yaptığımı,konuşulanları, ne yaptıklarını her şeyi... Bir kadının yıkılışını ve kalkışını gördüm bu gün, o gözlerindeki korkunu hissetdim ve o zafer gülümsemesini.
Direnişlerini, bakışlarını her şeyini tekrar tekrar hatırlamaktan uyuyamaz olmuştum. Yaptığı her harakteki günlerce kafamda dönüyordu ve onu yıkmaya çalışan tarafım kendini suçlu hissediyordu. Kırlangıçdım ben, yaptıklarını sorgulamayan, kalbi atmayan o kişiydim. N'olduda birden bire yaptıklarımı sorgulamaya başladım? N'olduda kalbim eskisi gibi yaşamak içinden daha gereksiz hızda atıyor oldu?
En son böyle atdığında ablamla odamızda ya kavga ediyor olurduk ya da oyun oynar, annemle ya yemek yerdim, ya da onu sinirlendirirdim, babamla ya televizyon izlerdim ya da beni de kendisiyle gittiği yere götürmediği için ona küserdim. Ya sonunda yine aynı hissedersem?
Bu duyguya kapılıb gidemezdim, benim dugularımdan önce düşünmem gereken insanlar,hayatlar ve hayaller vardı. Onların hayelleri vardı, hayatları,yaşamaları gereken yılları.

Yanımda uyuyan Yüzbaşı'nı okşamayı bırakıp yatağımdan kalktım ve odamdan çıktım.
Nasıl oldu bilmiyorum ancak kendimi Lalin'in baş ucunda, ona bakarken buldum. En çok burda kaybediyor ve burda buluyordum kendimi ve bu bana hiç yaşamadığım, anlamadığım duyguyu hissetdiriyordu.
Uyuyordu ve o kadar güzel gözüküyordu ki, hiç bir yüz bu kadar güzel gözükmemişti, ya da ben hiç bu kadar güzel gözüken yüz görmemiştim.

Saatlerce anlamsızca yüzüne, saçlarına ve gözlerine baktım. Bu gün kırdığım o kalbi, güveni nasıl onaracağımı düşünüyorum, kırılmış bir güven onarılır mı ki? Ya da kırılmış bir kalp tekrar eskisi gibi olur mu ki?
Saat sabahın 8'i ne yaptığımdan habersiz, bakıyorum yüzüne öylece, bakıyorum kıydığım güzelliğe. Lalin Akay benim çaresizliğim,benim sonum.
Yetimhanedeki kolidorda durmuş çocuk şimdi daha gergin, şimdi daha korkak ve şimdi daha umutlu. Ben, Aral Sever yıllar sonra umutlu ve bu oldukça kötü. Umut günden güne zayıf düşen kanser hastasının yaşamayı sevmesi gibi birşeydi ve ben umudun tek tohumunu yetiştirmemesi gereken o topraktım...
Ben başkaları için yaşaması gereken ve başkaları için ölmesi gereken ilk kişiydim.

(Lalin Akay'ın Anlatımıyla...)

Gecenin yorgunluğunu attığım pek söylenemezdi ama uyanmak zorundaydım. Uykulu bir şekilde gözlerimi ovaladıktan sonra zorla bile olsa açtım ve etrafıma baktım. Koltuğun yanında Yüzbaşı oturmuş öylece etrafı izliyordu, ayağa kalktığımda kafasını okşadım.
"Nasılsın bakalım?" Diyerek sevdim onu
"Nasıl uyudun? Bana sorucak olursan" dediğimde biraz düşündüm daha sonra gülümseyerek yanağını sıktım "Güzeldi ya boş ver" dedim ona göz kırparak. Anlamsızca hâlâ etrafa bakıyordu ama sevildiğinden emindi, çünkü enerjiden zaten anlaşılıyordu. Koltuğun üzerini toplayıp battaniye ve yastığı üst üste bir şekilde kenara koydum. Daha sonra üzerimi düzeltip saçımı düzenledikten sonra istemeyerek de olsa aşağıya indim. Haftanın ilk günüydü ve büyük ihtimalle her kes kendi işinin başındaydı, bu da saat en az 2'ye kadar yalnız olacağım ( tabi Sevgi teyzeyi saymazsak ) anlamına geliyordu.

Merdivenlerden indiğimde görüş alanıma mutfaktakı masanın üzerindeki pasta girdi, birkaç saniyelik durup baktıktan sonra mutfağa girip masanın önüne geldim.
Kocaman çikolatalı ve üzerinde çileklerle kaplı olan pasta bana adeten ye der gibi bakıyordu.
Tam bıçak,çatal ve tabak almak için arkamı dönecektim ki pastanın yanındakı, üzerinde büyük harflerle LALİN'E yazan beyaz zarf gözüme çarptı.
Zarfı elime alıp açtım ve içindeki kâğıtta yazan notu okumaya başladım
" LALIN'E.
Sana bu güzel sabahda dünü hatırlatmak istemezdik, ancak yapılan yanlışların nasıl hatırlatılmadan affı dilenir ki?
Özür dileriz:inanmadığımız için, yanında olmadığımız için,seni kırdığımız ve seni üzdüğümüz için. Bir pastaya ve özre sığmayacak hata yaptık, biliyoruz, ancak seni gerçekten seviyoruz.
Lalin, sen bizim şansımızsın.
Sen ailemizin bir parçasısın.
Bunu söylemek ve kabullenmek pekte kolay olmadı, ancak kabullendik.
Çünkü öylesin, ilk defa yıllar sonra bu aile aklına değil kalbinin sesini dinliyor, Lalin.
Senin sayende, senin yaptıkların sayesinde bu aile artık başkalarına da güvenmeyi öğrenmek istiyor. Lalin, sen geldikten sonra bu aile şimdiye kadar nefes almadığını öğrendi.
Lütfen Aral'ı da suçlama"
Aral'ın adını okuduğumda durdum ve kaşlarımı çatıp kâğıta baktım. Aral'ı suçlama derken? Suçluydu ve üstelik aff dilemek yerine çocuklara "Aral'ı da suçlama" diye yazdırması beni gıcık yapmışdı. Aral Sever yine asıl kendini göstermişti.
Devamını okudum:

Kimsesizler (Düzenlenmede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin